Yarın 78. ölüm yıldönümünde anacağımız Atatürk yaşasaydı bugün 135 yaşında olacaktı. Bu zamanların uzunluğu 'Atatürk gerçeğinin' şimdi nasıl algılandığını kavramak bakımından önemlidir.
Önemlidir çünkü, tarihler Mustafa Kemal'in bir 19. yüzyıl insanı olduğunu gösteriyor, formasyon olarak. 20. yüzyılda gerçekleştirdiği devrimler esasen 19. yüzyılda tasarlanmış bir dünya ve toplum anlayışının uzantısıydı.
***
Bu tasavvur tek kavramla açıklanabilir:
modernizm. Fakat modernizm de çok somut bir anlayışa tekabül ediyordu:
toplumlar, tıpkı
doğa gibi değişir ve gelişir.
Öncü ve seçkin sınıflar, yönetim kadroları ona yol, yön göstermeli,
başı çekmelidir. Bu sınıf Türkiye'de
askerler ve bürokratlardı. Her benzeri hareket kendisiyle bütünleşen
aydınları yaratır. Bu kadroya onlar da eklendi. Söz konusu '
tarihsel blok' toplumu dönüştürmeye koyuldu.
Bilim esastı. Daha doğrusu
bilimcilik (scientism) esastı. Modernizm toplumsal
değerlerden, gelenekten, görenekten kopulmasını öngörüyordu. Bu adım
laiklikle atıldı. Model
Batıydı. Batının kendi iç şartlarında
geçirdiği laiklik süreci Türkiye'de belli
uygulamalarla sağlanabilir diye düşünüldü.
Atatürk öldüğünde
Kemalizm o sıralarda Avrupa'da yükselmiş
otoriter rejimlerin paralelinde
parti-devlet bütünlüğünü sağlamış bir yönetimdi. Bu bütünlüğün demir kasnağı toplumun üstüne geçirilmişti. Böylece bir '
Kemalist teolojinin' yaratıldığı söylenebilir.
Bilimci ama kendi içinde ilahiyatçı bir anlayıştı bu, dışına çıkılmasına olanak vermiyordu.
***
Bu oluşumda iki noktaya değinmek gerekir.
Birincisi
uluslaşma ve
burjuva demokratik devrimidir. Atatürk'ün kuşağı
Osmanlı'ya başkaldırmış son kuşaktır.
1822 Yunan isyanından sonra uluslaşma rüzgârlarının yarattığı yeni devletler bu kuşağın da geç olsa bile uyanmasına ve
kendi ulus devletlerini kurmasına yol açmıştır. Kemalizmin toplum anlayışı bu minval üzere kurulmuştur ve
homojen bir toplum düşüncesini içerir.
İkincisi, bahsettiğim
modernleşme modelinin Batıyla ilişkisidir.
Kemalizm konusundaki asıl tartışma bu noktadadır. Batılılaşma Türkiye'de
kutuplaştırıcı bir unsurdur.
Muhafazakâr siyaset ve kültür
Tanzimat üstünden gelen bu anlayışa karşı çıkar. Bu anlaşılabilir. Beni asıl şaşırtan Kemalizm söz konusu olduğunda yaşanan kutuplaşmadır. Belli bir kesim Kemalizmi Batılılaşma içinde '
eleştirel bir konuma' yerleştirir. Yani, Kemalizm,
Ziya Gökalpçi bir yaklaşımla medeniyeti almış ama kültürü almamıştır Batıdan.
***
Cidden irdelenmesi gereken bir olgudan bahsediyorum. Çünkü Kemalizm sadece '
ur' yani '
orijinal' yani
özgün Kemalizmle sınırlı değildir. Kemalizm özellikle askeri darbelerden sonra ve
Attila İlhan gibi
Ulusalcılar tarafından
yeniden üretilmiş bir ideolojidir.
Popüler Kemalistler Batıcıdır. Ama ideolojik-Ulusalcı Kemalistler
Batı karşısında muhafazakârdır. Kemalistler mesela Attila İlhan'ı veya İlhan Selçuk'u yere göğe koyamaz ama onların Batıcı olmadığını, tersine
Batı karşıtı olduklarını,
Avrasya falan önerdiklerini bilmez. Bu çelişki hâlâ ortadadır.
Gerçek şu ki, Kemalizm
olguların ve tarihin bir sonucu ve uzantısıydı. 20. yüzyılda
üretilmiş ideolojiler içinde söz ettiğim
'
yeniden üretimlerle' Kemalizm ayakta
kalan, hâlâ hâkim,
bugünkü muhafazakâr iktidar ve siyaset tarafından bile
yeniden üretilen tek ideolojidir.
Kemalist olmak mı olmamak mı: asıl mesele bu!..