2006'da Amerika'dan döndükten sonra düzenlediğim ve çok büyük ölçüde genç, isimsiz, hatta öğrenci işlerinden oluşan sergi için yazdığım katalog yazısında bu serginin New York'ta, Londra'da herhangi bir galeride de olabileceğini belirtmiştim. Oysa 1980'lerin ortasında bu işlere bulaştığımda Türkiye sanat anlamında hâlâ bir çölü yaşıyordu.
Dünyada 2005 sonrası 'gallery exodus' (galeri hurucu) olarak anılıyor. Burada ayrıntısına girmeyeceğim nedenlerden ötürü olanlar oldu ve ABD'de bile 2005 sonrasında akıl almaz bir 'güncel sanat' ve galeri patlaması görüldü. 1980'lerde Soho'daki yoksul galeriler artık Chelsea'ya taşınıyor, herkes sanat yapıtı alıyor, kişisel ve kurumsal koleksiyonlar geliştiriliyordu. Bugün sanatla içli dışlı olmayan, koleksiyonu bulunmayan bir kurumun, bir kişinin hiçbir itibarı yok.
***
Contemporary Istanbul (CI) sanat fuarı bu bağlamda oluştu.
2002 sonrasında İstanbul önemli bir küresel merkez olmaya doğru gidiyordu, CI da bu olanağı sanatla bütünleştirmeyi hedefledi. Şimdi
2016'da 11. Fuarı açarken bu hedefe çok büyük ölçüde varıldığını söylemek gerek. CI dünyanın en önemli 10 fuarından biri. Bu başarı
Ali Güreli'nin vizyonu ve gayreti,
Akbank'ın bilhassa
Suzan Sabancı Hanım'ın büyük desteğiyle sağlandı.
Fuar son kertede bir satış alanı. İşin o kısmı elbette önemli ama benim dışımda. İcra Kurulu üyesi olarak asıl ilgilendiğim işin kültürel, hatta sosyolojik yanı.
***
Birincisi, belki de en basiti şu: gene bu son dönemde
İstanbul'da art arda
galeriler ve müzeler açılıyor. Her ne kadar galerilerin belki üçte birinde tamamen 'yabancı' sanat gösterilirken
Batı sanat birikimini içeren müzelerimiz yok. CI'a Türkiye dışından katılan 35 civarında galeri ise bugünkü sanatı getirip önümüze koyuyor. Bu müthiş bir şey.
O kadar böyle ki, düşününüz, kısa bir süre önce
koleksiyonerin olmadığı bir ülkede şimdi koleksiyonerler '
yabancı sanat' alıyor, hatta bazıları da, bana göre yanlış bir şekilde, '
sadece yabancı sanat'a yöneldiğini vurguluyor. Fuar bünyesindeki
Koleksiyonerlerin Öyküsü sergisi bu değişimi ve birikimi olanca
açıklığıyla gösteriyor.
***
Bütün bunlar
küreselleşmenin bir sonucu. Bütün bunlar Türkiye'nin
gelir seviyesindeki artışın bir sonucu. Bir ülke
zenginleştikçe sanatın yaygınlığı artıyor. Ama her
şey salt bununla sınırlı değil. Sanatın yaygınlaşması
beraberinde başka açılımları getiriyor.
Onların başında neyin geldiğini belirttim:
kentlerin dönüşümü. Bugün dünyadaki fuar sayısı eğer on yıl önceki sayıyla
mukayese edilemeyecek derecede artmışsa bu bahsettiğim dönüşümün bir uzantısıdır. Kentler kendilerini fuarlar üstünde konumlandırıyor.
Bunu söylemişken daha önce vurguladığım bir hususu belirteyim.
Benjamin Barber gibi bazı siyaset bilimciler bazı kentlerin ait oldukları ülkeleri aştığını belirtiyor.
Londra, Paris, New York, LA ait oldukları ülkelerden büyüktür diyor. Bu kentler ülkelerinden daha iyi, daha çağdaş bir anlayışla yönetiliyor.
Aynı şey
İstanbul için de geçerli. Bu fuarı
Contemporary Istanbul adına dayanarak gerçekleştirdik bu yıl.
İstanbul'un algılanışı, imajı, gündemi dünya için Türkiye'den farklı. Fuar da İstanbul'dan daha büyük, geniş ve farklı. Başka türlü bu kadar
yabancı basın ilgisini açıklamak mümkün olmazdı.
Gene bu nedenle bu fuar dünyanın sanatını,
Türkiye'nin en dinamik kesimi olan sanat dünyasını izleyiciye geniş bir şekilde sunuyor. Bugünün dünyasında artık 'anlamıyorum, bilmiyorum' lafının da hiçbir geçerliliği yok.
Gerisi izleyenlere kalıyor...