Musul meselesi olanca hızıyla devam ederken ben konuya kendi açımdan bakmak, onu gene 'bir bilinç durumu olarak Lozan' diye tanımladığım tartışmanın içinden ele almak istiyorum.
***
Eskiden,
Soğuk Savaş yıllarında, mesela
kırk hatta otuz yıl önce
bu konuları tartışanlar için
'
büyük devlet' diye bir
kavram vardı. Bu kavram
Demirel'de de,
Özal'da
da devam ederdi. Demirel'in
'günü geldiğinde
Lozan'ı
tartışırız,
Musul verildiğinde
o Meclis'te çok gözyaşı
döküldü' derken dile getirdiği
buydu.
Özal'ın Körfez savaşıyla bölgeye müdahale etme arzusunun arkasında bu görüş yatıyordu.
O kadar ki,
Türkiye'de
sol bile meseleye bu açıdan bakardı.
Cengiz Çandar'ın zamanında yazdığı
Tarihle Randevu, Güneşin Yedi Rengi isimli önemli kitapları, mesela,
eski/ Osmanlı OD düşüncesiyle yüklüdür ve doğru şekilde '
o topraklar' meselesiyle iç içedir.
***
İnanılırdı ki,
büyük devletler, mesela
İngiltere, mesela
Almanya, mesela
Fransa, yani eski imparatorluklar
büyük meselelerinden vazgeçmezler. Belki uyumaya bırakırlar, belki üstünü küllerler ama günü geldiğinde, bazen hiçbir şey çıkmayacağını bile bile, o külü eşeler ve altındaki kora ulaşırlar.
Bu biraz da dış politikada '
pozisyon alma'nın, pazarlık gücünü artırmanın bir
aracıdır. Ama gerçektir. Yani
İngiltere ve
Almanya, OD'da, ilk dünya savaşında güttükleri
maksatlarından vazgeçtiler mi? Fransa
Libya'da hâlâ at oynatmak istemiyor mu?
Türkiye de meseleye böyle bakardı.
Bazılarının tabiriyle '
Hariciye'nin (hatta bizatihi öyle söylemenin bile o manaya gelen bir yanı vardı) siyaseti
büyük devlet siyasetiydi ve
Türk dış politikası büyük konularını unutmazdı.
Bahsettiğim görüşün altında
İmparatorluk sonrası travmanın da bir rolü vardı elbette.
Yeni ülkeyi kuran ve bir imparatorluğun yıkılmasını görmüş olanlar,
1970'lerde hâlâ siyasetteydi.
Küçülmüş bir dünya devleti olmanın acısını içlerinde taşıyanlar '
büyük devlet' olmanın hayalini aklından çıkarmıyordu.
***
Derken ortaya
küreselleşme çıktı.
Soğuk Savaş bitti.
Soğuk Savaş Sonrası dönem de
bitti. Ulusların
yeni kimlikler etrafında kendilerini
tanımaları bir yandan, ulusların birbirleriyle
daha fazla kaynaşmaları öte yandan eski
hayalleri biraz öteledi.
Gelin görün ki, işte şimdi
Robert Gerwarth'ın
The Vanquished (
Yenilmiş) kitabının alt başlığı, '
1. Dünya Savaşı Neden Bitmedi.' Yani o savaş bir şekilde devam ediyor,
'
büyük devletler' eski maksatlarını gerçekleştirmek
için olmadık oyunlar kuruyor.
***
Türkiye böyle bir dönemde
Musul için plan yapıyor. Ama şöyle ama böyle. Eskiden bu düşünceyi hem de o kadar dramatik biçimde dile getirenler,
Kemalistler mesela,
Batılı /laik '
ılımlılar', bu defa başka tellerden çalıyorlar.
Bu tavır
reel politikayı dışlıyor,
gerçeklerle ilgili değil. Dünyanın durumundan habersiz.
O yüzden de ciddi bir zihin karışıklığı söz konusu. Neticede
muhayyel bir geçmiş ve
ideoloji üstünden kurgulanıyor her şey.
Lozan'ın sahipleri bile onu
kutsallaştırmamışken şimdi ona
dokunulmazlık yaklaşımıyla bakılıyor, örnekse. (Hemen belirteyim, bu değerlendirmenin, benim için, hiç öyle '
Musul bizimdir, gidelim alalım' yaklaşımıyla
alakası yok. Sadece Türkiye'yi kuşatan o
zihinsel durumu saptıyorum.) Oturup her şeyi şu yazdığım doğrultuda yeniden düşünsek pek bir iyi olacak.