Gelelim Lozan tartışmalarının muhassalasına.
Tüm bu sorgulamaların özeti olan görüşümü tekrarlayayım: bu ideolojik bir tartışmadır, elbette öyledir, özü gereği öyledir. İyi ki de öyledir. Bu nedenle Lozan konusu İslamcıları ve Kemalistleri yer yer birbirine yaklaştırır yer yer uzaklaştırır.
İkisi de milliyetçiliğin daha ileri ve katı pozisyonlarında benzeri görüşleri savunur. Daha radikal, sert ve müdahaleci bir tercih içinde bulunanlar Lozan'ı ve Misak-ı Milli'yi yetersiz görür.
***
Burada ilgimi çeken de
Kemalizmin bu
türünün yaklaşımıdır. O çevreler zaman içinde
Atatürk'ün '
bağımsızlıkçı'
ve anti-emperyalist tutumunun
yozlaştırıldığını savunur.
O çizgiyi
İnönücü olarak nitelendirir. Ama
milliyetçi- mukaddesatçı çizgi de aynı düşüncededir.
Erbakan, mesela,
1970'li yıllarda bu görüşteydi. Adını anmazdı ama savunduğu görüşler müfrit Kemalistlerin yaklaşımıydı.
Demirel de, yazdım, bir dönem,
Musul konusunda benzeri bir görüşü savunuyordu.
İşte ilginç olanı o noktadan ileriye gidilmesidir.
Gene
Demirel'i örnek vereyim. Bir zamanlar öne sürdüğü Musul görüşünü daha sonra '
revize' etti.
Özal,
Körfez savaşına müdahil olmaya kalkıştığında karşı çıktı,
Musul konusunda köprülerin altından çok sular aktığını söyledi.
Kardak krizinde aynı mesafelilikle davrandı.
Ilımlı Kemalistler bu yaklaşımı benimsediler, savundular.
Öte yandan, '
Türkiye'nin
OD'da söz hakkı vardır'ın ötesinde '
olmalıdır' görüşünü savunan '
şedit/ müfrit Kemalistler', gelin görün ki,
Erdoğan hükümetinin
OD politikasına şiddetle karşı çıktılar. Bırakalım doğruydu yanlıştı tartışmasının ayrıntılarını bir yana. Bu düşünce, yani '
OD'ya müdahil olmamız gerekir' düşüncesi,
Hatay ve Montreux konularıyla birlikte ele alındığında, doğru muydu, değil miydi,
Kemalizmin cevaplaması gereken bir sorudur.
***
Ulusalcı Kemalistler, evet,
Lozan'da
Adalar meselesinin ele alınmamasını eleştirmiş, onu bir oldubitti kabul etmiş,
Musul konusunda
Kemal Paşa'nın daima hak iddiasında bulunduğunu, İngilizlerin kendisini
Şeyh Sait isyanıyla durdurduğunu söylemişlerdi. Ama sonradan
İnönücü dedikleri bir çizgiye kayıp bu defa, 'Arap'la çorapla ne işimiz var demişlerdi.'
Oysa bana göre, Erdoğan yönetimi
Suriye konusunda tamı tamına Kemalist bir yaklaşımla ilerliyordu. Eleştirecekse bu mantıkla eleştirmesi gerekiyordu.
Şimdi aynı yönetim
Lozan'ı Adalar konusunda eleştiriyor. Lozan'ı reddetmiyor. Ama bir görüş öne sürüyor işte ve gördüğüm kadarıyla
Kemalist çevreler veryansın ediyor. Ama ortada işte böyle gözden saklanmaz, mertek gibi bir gerçek var. Onu ne yapacağız?
***
Velhasılı kelam
Demirel daha '
İnönücü' bir çizgiye kaydı (
CHP'li olarak öldü).
Erdoğan şimdi daha
Kemalist bir çizgiye geldi. Ama
Kemalistler de başka bir noktaya vardılar.
Ulusalcı, Attila İlhan,
Doğu Perinçek gibi Kemalistlerin alabildiğine sert eleştirdiği o '
İnönücü' görüşü benimsediler.
Oysa
Ecevit zamanında Kıbrıs'a müdahale ettiğinde o çıkarmayı
Kemalist, anti-emperyalist, yedi düvele kafa tutan (Kemalizmin kendi tanımladığı ana deyim budur) bir hareket olarak nitelendirmişlerdi.
İşte Lozan tartışması budur. Bu kayan düzlemler, değişen görüşler, farklılaşan tutumlar tartışmasıdır.
Bağırıp çağırmadan sakin sakin düşünelim, hepimizin kafası karışık...