Bizim gazete cezaevinde öldürülen şahıs için 'infaz' sözcüğünü kullanınca, gözünden kıl kaçmayan, sözünü sakınmayan Hıncal Abi (Uluç) yerden göğe kadar haklı olarak hemen eleştirdi, 'infaz ne demek' dedi. Aynı yoldan yürüyerek bu defa ben kendi gazetemi eleştireyim. Bu defa, cezaevinde öldürülen şahıs için mezar bulunamamasını 'toprak bile reddetti' manşet üstü haberiyle verdik. Olacak şey değildi, oldu! Bir hukuk faciasını bu derecede sübjektif bir biçimde meşrulaştırmış olduk.
Bütün bunlardan daha beteri doğrudan doğruya iki olayın kendisi yani, bir tutuklunun cezaevinde öldürülmesi ve cenazesini gömecek mezarı devletin bulamaması.
***
İlk olayı devlet de izliyor. Soruşturma belli bir noktaya kadar geldi. Ama
pek bir şey ifade etmediği gibi fazla
inandırıcı bir yanı da yok. Nedenini, bir anekdot anlatarak belirteyim.
Garipoğlu cinayeti işlediğinde emekli polis olan bir dostum, 'o kız öldü, yazık oldu ama o çocuk da artık mahvoldu' dedi. Ne demek istediğini,
katil cezaevinde intihar edince anladım. Aynı şekilde, herkes biliyor
ki, '
namus cinayeti' kapsamında sayılacak
bir suç işlendiğinde, '
cezası' mahkemede
değil cezaevinde verilecektir.
Bu aklın alacağı iş değil. Şu son hadisede
o katil çocuk ve babası cezaevine girerken herkes bu sonucun ortaya çıkacağını biliyor, kestiriyor, öngörüyordu. O netice ortaya çıkınca anladık ki,
bir tek devlet bu işte '
habersiz' ve
öngörüsüzmüş.
İkincisi şu
mezarlık hadisesi. Bir
cenaze var ortada, katile ait de olur, başka birine de. Habere göre
mezarlıkların hiçbiri kabul etmemiş. Bahane tam 'kıptinin merdi' hikâyesi
türünden, efendim,
halk tepki gösteriyor. Böyle şey olur mu? Halk tepki gösterince bir
cenaze toprağa verilmeyecek, ortada kalacak, devlet bunu seyredecek, basın haberi böyle verecek.
Düşünün: mantığına, muhakemesine göre bir tür '
terbiye' kurumu olan
cezaevinde insan öldürülüyor, devlet engelleyemiyor. Halbuki
modern devlet cezaevleriyle kaimdir. Cezaevleri devletin sorumluluğundadır.
Devlet cezaevi, cezaevi devlet demektir ve işte orada devlete meydan okunuyor.
İkincisi, 'halk tepki gösterince' cenaze ortada kalıyor. Gene aynı şekilde,
devlet demek olan mezarlık işlevini yerine getiremiyor.
***
Bunlar olmayacak işler. Ama eğer oluyorsa ya akıl almaz bir
popülizm var demektir ki, bu düzeyde bir popülizm
dejenerasyon anlamına gelir ya da '
ihkak-ı hak' yani isteyenin kendi hakkını kendisinin alması, devleti yok sayması, devleti atlaması söz konusudur ki, o zaman
devlet iflas etmiş demektir.
Bütün bunları söyledikten sonra iyimserlik arayışına girelim. Ben, bu sorunun bu şekilde ortaya dökülmesini, şu son zamanlarda birbiri ardınca
çocuk istismarı haberlerinin patlamasını gene de olumlu karşılıyorum. Ne yapalım ki, biz,
kendi kendisine bir planlama anlayışıyla ve
bir öngörü mantığıyla hareket edip
sorun çıkmadan bir kurumu, bir sistemi
değiştirmiyoruz. Ancak bir bunalım bize değişiklik yolunu açıyor.
Bu defa da besbelli öyle olacak. Baştan beri devam etmiş
çocuk istismarı, hapishanelerde devam eden bu
kabul edilemez uygulamalar bu sorunlardan sonra ele alınacak, hale yola konacak.
Yeter ki, biz cehennem ateşine odun taşımayalım.