Patlayan bombalarla ortaya çıkan yeni dünya düzensizliğinin küreselleşmeyi, Avrupa Birliği'ni ve insani değerleri bitirdiğini bir daha belirtmeye gerek yok. Ama bu bombalar bir de, hepsinden misli misli önemli, demokrasiyi bitiriyor, tehlikeli bir ara döneme itiyor.
Bakın ABD'ye. 11 Eylül sonrasında adım adım demokrasi dışı/ ötesi bir noktaya sürüklendi. Bir güvenlik devletine dönüştü. Ebu Garip hapishanesini unutmadı insanlık. Trump'ın şu söylediklerini Amerikan demokrasisi hayal mi ederdi, aklına mı getirirdi?
Fransa'ya bakın. İktidarın hal-i pür melali ortada. Sarkozy'nin geçen hafta yaptığı kan donduran konuşmayı dinleyin. Le Pen ellerini ovuşturuyor. Almanya'ya bakın. Radikalizm bu ülkede had safhaya çıktı. Neo-Naziler siyaset meydanını tuttu. Polonya'ya bakın. Radikal Sağ iktidara geldi, olmadık işler yapıyor. Avusturya aynı eşikte duruyor. Neredeyse bütün liderler daha iyiye değil daha kötüye inen bu eğik düzlemde birbiriyle yarışıyor. Bütün bunlar bir tesadüf mü? Hayır değil.
***
Cas Mudde'nin henüz çok yeni yayınlanmış, su içer gibi okuduğum kitabı,
Avrupa'da Aşırılık ve Demokrasi Üstüne (On Extremism and Democracy in Europe) başlıklı kitabında kullandığı müthiş terimle söylersem bu,
hastalıklı olağanlık (pathological normalcy). Bunu
'normal patoloji'den de bir sapma olarak tanımlıyor.
Aşırı sağın siyaset bilimi içindeki gerçeği bu.
Son tahlilde gerek
sosyolojik, gerek politik, gerekse
ideolojik bakımdan
'normal' olan bir durumdan söz ediyoruz. Evet, toplum bir
'olgu' üretmiştir. Sistem onu
seçimler ve diğer
demokratik araçlarla bütünün bir parçasına dönüştürmüştür. Neticede ortaya çıkan, benimsenen, savunulan ve kendi çemberini her gün biraz daha genişleten bir
ideolojiden söz ediyoruz. Ama bunun
'hastalıklı' olmadığını kim söyleyebilir? Tersine, neresinden bakılırsa bakılsın, hastalıklı bir durum var karşımızda, hem de en ağırından.
***
Müslümanlar ve göçmenler bu hastalığın
normalmiş gibi sunulmasının,
meşrulaştırılmasının gerekçesi. Bir kere o iddiaların normal koşullarda hiçbir doğruluk payı veya geçerliliği yok. 'Doğruluk' ve meşruiyet
terör saldırılarıyla sağlanıyor. İşte, asıl sapma, kırılma orada yaşanıyor. Terör bahane edilerek, Müslümanlara, azınlıklara, yabancılara dönük bir
Cadı Avı başlatılıyor. Demokratik anlayış ve bilinç terk ediliyor.
Güvenlik politikalarına geçiliyor. Güvenlik politikalarının genel bir
anayasal duruma dönüştürülmesine çalışılıyor.
***
Demokrasi insanlığın erişebileceği en yüksek yönetimdir. Henüz tamamlanmamıştır. En iyi demokrasi
gelecekteki demokrasidir. Ama onlara da ancak
demokrasi içinden, daha fazla ve daha ileri
demokratik uygulamalarla geçilebilir.
Demokrasiyi korumanın en iyi yolu
daha açık ve sivil bir toplum oluşturmaktır.
Bunun temelini de
toplumsal en iyi,
genel,
toplumsal ve kurumsal etik anlayışı sağlar. Batı, Müslümanlara ve göçmenlere bugünkü muameleyi uygun görerek bu zincirin
etik ve 'insanlık' halkasını kopardı. Ardından
demokrasi tükendi. İnsanlık, çok tehlikeli biçimde demokrasiyi buzdolabına kaldırmayı,
merkezi ve otoriter devleti yeniden güçlendirmeyi düşünüyor.
2. Dünya Savaşı öncesini, 1930'ları hatırlamak bunun ne derecede tehlikeli bir gidiş olduğunu anlamaya yeter de artar bile.
İnsanlar kadar demokrasiler de ölüyor, patlayan bombalarla...