Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

100 yaşındaydı, ayaktaydı, tarihti...

Sevinç Aygün Hanımefendi öldü. 100 yaşının eşiğinde ve ayakta, dipdiri, mütehakkim edasıyla! Bu isim artık çok insana bir şey ifade etmeyecektir. Ama Türkiye'nin, son 70-80 yılının insanıydı.
Düşünün ki, doğduğunda bu ülke bir İmparatorluktu. İlk eğitimini, o kültürün içinde aldı. Değişen, Batılılaşan, doludizgin sonuna koşan muazzam ve muzaffer bir İmparatorluğun içinden çıkıp, reddetse bile onun kültürüyle dipten dibe beslenen, onun çocuğu olan Cumhuriyetle büyüdü. Cumhuriyetin geliştirdiği kültürü zaten benimsemişti. Hiç yabancılık çekmedi. Bu defa Cumhuriyet Türkiye'sinin muazzam ve muhteşem bir ülke olması için çalıştı.
İşte her şey, bütün hayatının düğümü o noktada atılmıştı. Refik Koraltan halasının oğluydu. Onun Osmanlı yönetimi- Kurtuluş Savaşı- Cumhuriyet rejimi üçgeninde oluşturduğu havayı teneffüs etmişti. Sonradan İstanbul Belediye Başkanı, Valisi, Emniyet Genel Müdürü Kemal Aygün'le evlendi. Bu hayatlar, ne kadar garip, bir kere daha 27 Mayıs 1960 darbesinde kesişti. Koraltan o menfur darbeyle idama mahkûm edildi. Kemal Aygün yıllarca Kayseri Cezaevi'nde kaldı.
İki kızı oldu. Büyük ve güçlü kişiliği, eşsiz kalbi, kimselerde olmayan zekâsıyla Baysan Bayar gencecik yaşında Dr. Nuri Bayar'la evlendi. Bu defa onların ikbali başladı. Nuri Bayar çok genç yaşında Adalet Partisi'ne girmiş, orada yükselmişti. Demirel'in en yakınları arasındaydı. Bakanlıklarda bulundu.
Bir başka darbe bu defa geldi onu buldu. 1980'in haksız ve korkunç darbesi siyasi hayatını kapatmakla kalmadı. Bir süre sonra zaten hayata da veda etti, Nuri Amca. Oğlu Mehmet Ali Bayar diplomat oldu, siyasetçi oldu. Uğur Bayar kamuda görev yaptı. Sonra özel sektörde yükseldi.

***
Bütün bu tarih içinde beni şaşırtan birçok şey var. Her şeyden önce belirteyim. Sevinç Hanım'ın kızı Baysan Hanım yeryüzündeki en yakınımdır. Mehmet Ali ve Uğur'la birlikte büyüdük. Baysan Hanım'dan çocuklarına dalga dalga inen saygıyı, terbiyeyi, nezaketi kimsede görmedim.
İşte beni şaşırtan ve düşündüren budur: Osmanlı'da aristokrasinin olmadığını söyledik. Bununla övündük. Doğru olduğuna şimdi iman ediyorum. Şu kadar nesil boyunca, şu anlattığım izzetin, ikbalin ve idbarın içinde yaşamış şu insanların, hallerine, tavırlarına sinmiş, yerleşmiş o incelikleriyle mukim görgülülük, aristokrasi denince akla gelen kibirden, büyüklenmeden, başkalarını küçümsemeden zerreler zerresi iz taşımaz. Tersinedir her şey. Onlar hayatları boyunca başkaları için yaşadılar...
Bu işin şahsi kısmı. Bir de toplumsal ve siyasal yanı var. Cumhuriyet rejiminin kurucu kadrosunda, 1. Meclis'inde bulunmuş Koraltan'ın sonradan DP kurucusu oluşu başlatıyor bu öyküyü. Bu derecede iyi eğitim görmüş, bu derecede yüksek bürokraside bulunmuş bir kişinin kendisini büyük bir halk hareketiyle özdeşleştirmesi üstünde daha çok düşünülmesi gereken bir konudur.
Bu çizgi, bu bayrak daha sonra aynı nitelikleri misli misli taşıyan Nuri Bayar tarafından sürdürüldü. CHP ideolojisinin bürokratik yanının reddedilerek, daha liberal bir anlayışın, toplumsal kalkınmayla bütünleştirilerek yerleştirilmesidir bu anlayış. Ve bu hamlenin, bana göre aristokratik sayılacak bir aileden gelmesi, o ailenin uğradığı tüm haksızlıklara, yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen, mesela kişisel olarak benim hiç tarzım olmayan bir şekilde, devleti sahiplenmeleri, toplumsal yapımızın muhakkak üstünde durulması gereken bir başka özelliğidir.
'Soylulukları' bir tek, hayatın en büyük güçlükleri omuzlarına bindiğinde, zerre miktarınca şikâyet etmemelerinde, kimseye itibar etmemelerinde, sessizce, onurla direnmelerindeydi.
100 yaşındaydı, ayaktaydı, bir tarihti Sevinç Aygün Hanımefendi...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA