Şöyle bir bakınca, insan Türkiye'deki siyaset dünyasını yerinde yeller esen eski, büyük, merkez, gövde partilerin mezarlığı olarak görebilir. Öyle de. Daha 1990'ların sonu 2000'lerin başında iktidar partisi olan DYP, Anap yok olup gitti. Sadece o kadar mı? Bugün Meclis'te bulunan üç siyasi parti de ağır ve derin krizlerle çalkalanıyor.
***
CHP ne istediği, ne aradığı ve kimliği belirsiz bir parti haline geldi.
Kimlik ve siyaset bunalımından çıkıp aklı başında tek bir açıklama yapamıyor.
Liderliği en sert eleştirilerin muhatabı.
Lideri de
siyaset bilmeyen ve üretmeyen birisi.
MHP yarıldı. Üçe bölündü. O da şimdilik.
Sert ve radikal bir milliyetçilik dışında siyasal hiçbir önerisi, talebi olmayan bir parti MHP. Bunun neticesinde, son derece doğal olarak, varlığı sadece liderlikle bütünleşti. O da yetersiz kalınca çevrede başlayan hareketler partiyi teslim aldı. İster kurultay yapsın ister yapmasın, ister
Bahçeli devam etsin ister etmesin
MHP artık bölünmüştür.
HDP kendisine yakın dönemde en çok ilgi gösterilen parti oldu. Bir yandan
Kürt siyasetinde hem doğallıkla sahip olduğu hem de ek olarak kazandığı
temsil potansiyeli, öte yandan Türkiye'de ihtiyacı şimdi her zamankinden fazla duyulan
sosyalist politika umudu bu partiye büyük imkânlar kazandırdı. Fakat tıpkı
Akparti gibi
sosyolojik bir zemine oturmasına rağmen yeterince güçlü bir siyaset üretmemesi, bağımsız siyaset yapamaması, inandırıcılık sorunları bu partinin de içine kapanmasına,
tek odaklı bir siyasete mahkûm olmasına yol açmış durumda.
Geriye
Akparti kalıyor. Onun ne türden bir
sosyolojik temsil kapasitesine sahip olduğunu yeniden tekrar etmenin gereği yok. Akparti, büyük
toplumsal dönüşümünü yaşayan kitlelerle tekabüliyet içinde siyaset yapıyor. Gücünün kaynağı bu.
***
Bu durumun genel siyasal yapı bakımından çok endişe verici olduğuna değinelim. Nedeni belli: Türkiye'de siyaset matematik olarak
neredeyse % 100'e yakın bir temsil gücüne sahipse de
sosyolojik olarak bu imkândan mahrum. Görünüşte mevcut partilerin her biri elbette belli bir sosyolojik kesimle bütünleşmiş durumda.
Ama bu kesimleri
siyaset üreterek temsil ettiklerini iddia etmek çok zor. Partiler ait oldukları kesimlerin
siyasetini üretemiyor da diyebiliriz.
Hal böyle olunca Türkiye'nin karşısında duran sorunlara
Parlamento'nun bir bütün olarak çözüm üretmesi olanaksızlaşıyor. Daha da fazlasını söyleyeyim. Doğrudur, gitgide
sertleşen bir siyasal dil ve gitgide daha fazla derinleşen bir
siyasal kutuplaşma var bugün.
Ama bu
gerilimin neden oluştuğu konusunda yeterince kafa yorulduğu kanısında değilim. Asıl neden partilerin
temsil kabiliyetlerini yitirmeleri, sosyolojiden kopmaları ve
lider/ yönetici partisine dönüşmeleridir. O zaman geriye genel başkanların her gün biraz daha
sertleştirmek zorunda oldukları, sadece
retoriğe dayalı, çekişmeci bir siyaset kalıyor ortada. Toplumsal potansiyel oluşturma, sokakta kitlelerle temas ederek siyaset yapma devre dışına çıkınca sonuç budur.
Türkiye tam da bu nedenle
tek kutuplu siyasete değil neredeyse
tek partili siyasete sürükleniyor. Bu, en basitinden
siyasetin krizidir.
Evet, partiler patlıyor.