Hayır, Türkiye'deki sol, Yunanistan'daki solun yaptığını yapamaz. Böyle bir başarıyı, başarı bir yana, böylesi bir girişimi hasretle bekliyoruz.
Siyaset iktidar odaklıdır. Bunun da bir tek şartı var: dayanak! Yani, devlete tahakküm etmeye çalışacak, onu kendi bildiği yönde dönüştürecek sınıfsal bir taban.
***
Türkiye'deki sol hareketin bu tabanı yok. Tersinden de söyleyebilirim: Türkiye'deki sol hareketin,
geniş katılımlı bir
toplumsal tabanı olmadı.
Hiçbir zaman demeyeceğim. Solun doğal tabanı sayılan
emekçiler, dar gelirliler, alt orta sınıflar sadece
1977 Ecevit hareketinde bir siyasal partiyle bütünleştiler.
1965 TİP hareketi bile o ölçüde başarılı değildi. Ama onun yarattığı duyarlılık
1977 hareketini yarattı. Ve
1977 CHP'si gerçek sol bir eğilim içindeydi.
Syriza hareketiyse
klasik Marksist şemadan geliyor. Bizde hiç mi hiç olamayan bir
gerçek sol geleneğe dayanıyor. Ayrıca genel bir toplumsal tepkinin odağı oldu. O tepki Türkiye'de
2002'de yaşandı. Sol eğer örgütlü, sistemli ve bilinçli olsaydı, bütünlük içinde bulunsaydı, sağlam bir parti çatısı altında birleşseydi o dönemeçte öne çıkabilirdi. Halbuki ona destek verebilecek büyük toplumsal kesim
Ak Parti'ye gitti.
Çok ilginçtir. Ak Parti'ye yöneliş
sol terimler ve dünya görüşüyle olmadı. 2002 hareketi
demokratikleşme ve kimlik daha doğrusu
kimliği özgürleştirecek bir demokratikleşme anlayışıyla güç kazandı. Daha sonrasında ise
sosyal politikaların etkisini aramak gerek.
O kitlelerin sola değil Ak Parti'ye gitmesi Türkiye
solunun iki büyük çıkmazından kaynaklandı: Birincisi, sol kendisini
geleneksel CHP çizgisinden ayırmadı. Gerçek bir sol anlayışla bütünleştirmedi. İkincisi, bugünkü Türkiye'de toplumsal hareketin ağırlık noktası nedir, kimlerdir sorusunun yanıtını aramadı.
Şimdiden sonra, bunca dağınık, örgütü olmayan, sözünü söyleyemeyen, sesini duyurmayan, toplumsal ilişkilerini koparmış bir sol kendisini neyle tanımlayacak, hangi iddiayla toplumun karşısına çıkacak?
***
Bu sorudan kaçınılmayacağına göre ben üç cevap vereyim,
zihinsel, ekonomik ve siyasal düzeylerde...
Bugünkü sol, Türkiye gibi son 12 yılı ekonomik ve toplumsal olarak dönüşümlerle geçirmiş bir ülkede,
tepkiler üstünden kendisini kuramaz. Bu nedenle
dünyanın gidişini tanımlayacak ve yeniden yönlendirecek bir
zihniyet üretmesi gerekir. Sol çok uzun süre, dünyada da,
anormal dönemlerin iktidarı oldu. Bugün de öyle. Artık
normalin iktidarını araması gerekir. Bu onun
zihinsel paydasıdır.
Ama bu önerme solun dünyada insan var oldukça mevcut olacak
eşitsizlik, açlık, çevre, eğitim sorunları ile ilgilenmeyi temel meselesi olmaktan çıkarmaz.
Normal dediğim de budur: anormal olanı dönüştürmek ve normallik çizgisine getirmek. Ama bunu çağ dışı yöntem ve yaklaşımlarla değil dünyanın biriktirdiği bütün olanaklarla birlikte, onlara yabancılaşmadan yapmak. Bugünkü
teknolojiyi, yarattığı
yeni bilinci ve emek olgusunu başlangıç noktası olarak alması şart solun. Bu onun
ekonomik paydasıdır.
Demokratikleşme, barış, toplumsal kabul, hak, hukuk boşlukta asılı kavramlar olmaktan çıkarılıp dar, içe dönük
ulus ve etnik ön kabullerden arındırılarak somutlaştırılmalıdır.
Ahlak ve vicdan solun asal kurucu elemanlarıdır. Bunun toplumsallaştırılması şarttır. Bu onun
siyasal paydasıdır.
Bütün bunları gerçekleştirecek olan siyaset, Türkiye'de, önümüzdeki dönemde
Kürt hareketinden çıkacaktır. Sol o hareketi değil, o güç solu kuracaktır. Tartışalım efendim...