Çok seyahat ettim. Şimdi epey azalttım.
İstanbul'a dönmekten her zaman hoşnut oldum. İşlemler tamamlanıp dış hatlar terminalinin kapısından çıkınca iki şey suratıma çarpar. Birincisi, kesif sigara kokusu ve dumanıdır. Rüzgârlı, yağmurlu bir havada bile otomatik kapılar kendiliğinden açılınca içeriye dolar o koku, duyarsınız.
İkincisi, insanların arı gibi bir yerden bir yere, evet kaba saba, evet telaş içinde, evet kimseyi umursamaz bir biçimde olsa da, arı gibi koşuşturmasıdır.
Kalabalık bile başlı başına bir şey söyler insana. O kadar yakındığım düzensizlik bile bir heyecanı gösterir.
Bunun bir tesadüf olmadığını işadamı Ahmet Arslan'ın örgütlediği, Denizbank'ın desteklediği Fikir Sofrası toplantılarının 13'üncüsünü, Avrupa'nın ortasındaki Viyana'da, Viyana'nın ortasındaki Lichtenstein Sarayı'nda ve Ritz-Carlton otelinde dinlerken bir kere daha fark ettim.
İlk gece Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci konuştu. Ertesi sabah AB Bakanı Volkan Bozkır konuktu. Avusturyalı konuklar da vardı ki, asıl önemlisi oydu. Merkez Bankası başkanı, OVM'nin yetkilileri, işadamları.
Az buz bir iş değil bu toplantıları örgütlemek, o kadar önemli insanı bir araya getirmek.
Bir kere şunu söyleyeyim. Kralın pastacısı Demel bugün Türklerin. Denizbank Avusturya'nın 7 veya 8. bankası. OVM, Petrol Ofisi'ni aldı. Yani, işin özü, Türkler Viyana'yı fethetmiş durumda. Gerçek bu!
***
Bütün bu anlattıklarım etrafında iki şey düşündüm, iki önemli konuşmacıyı dinlerken.
Birincisi şu: ne yazık ki, Türkiye'de yaşayan insan, çok yakın bir tarihe kadar fazla ihmal edilmiş olmasının verdiği bir psikolojinin içinden bakıyor dünyaya ve
ülkesinin gücünü yeteri kadar algılayamıyor.
Denizbank Genel Müdür Hakan Ateş'in verdiği rakamlar,
Ekonomi Bakanı Zeybekci'nin açıklamaları bunu gösteriyor. Ne bileyim, mesela, dünyanın 5'inci büyük çelik üreticisiyiz.
Mesela, ekonominin durumu 28 Avrupa ülkesinin 22'sinden daha iyi. Mesela eğer AB'ye tam üye olsaydık, birliğin büyüme ortalaması 2 puan daha yukarıda olacaktı. Mesela yaş ortalamasını bir yıl gençleştirecektik. Ve daha neler, neler...
Tersi de var bunun. Örneğin dünyanın en zengin 10. ekonomisi olduğumuzda, 2023'te, eğer hedef tutarsa, kişi başına düşen gelir itibariyle bugün Avrupa'nın önde gelen ülkelerinin sahip olduğu zenginliğin gerisinde olacağız.
Yüksek nüfusun böyle bir sonucu da söz konusu.
İnsani gelişmişlik bakımından sorunlarımız var. Ama bunlar aşılmayacak şeyler değil ve sahip olduğumuz imkânlarla güç öyle yabana atılacak şeyler değil. Kısacası müthiş bir ekonomik güç var ortada.
***
Avrupa bunu biliyor mu?
AB Bakanı Volkan Bozkır'ın açıklamalarını ve yorumlarını dinlerken de onu düşündüm. Hayır, değil!
Çok önemli bir şey söyledi Bozkır. AB yetkilisine, yapılmamış işler, açılmamış fasıllar falan ne varsa yazın alt alta, yarın hepsini halledeceğim demiş. Gene de
Türkiye AB'ye tam üye değil. Tam bir delilik bu. Türkiye şu kadar yıldır
Gümrük Birliği'nin,
Avrupa Parlamentosu'nun üyesi,
AİHM'nin üyesi ve bütün
AB komisyonlarında mevcut fakat tam üye değil. Akıl almaz bir durum.
Bu havsalaya sığmaz durum şimdi daha da çetrefil bir içerik kazanıyor.
Charlie Hebdo olayından sonra Avrupa'yla Müslümanlar bir kere daha iki yeni cephe haline geldi.
Bütün o olayların arka planında da bu vardı zaten, böyle bir durum yaratmak çabası.
Başarıldı. Şimdi, bir
Müslüman ülke olarak Türkiye'nin 'kulüp'e girmesi daha zor görünüyor. Oysa tam tersine. Türkiye, varlığının Avrupa için
altın değerinde olduğunu anlatabilmeli. Avrupa da bunu anlayacak kapasiteyi geliştirmeli. Ama bunu yaparken Türkiye'nin de kibirden, tepkiden, sırt dönmekten uzak hareket etmesi gerek.
Ekonomi ve Avrupa konusu... Çok yararlıydı iki günlük Fikir Sofrası.