Türkiye'nin üç büyük sorunundan biri başörtüsü idi. İyi kötü çözüldü. İkincisi, Kürt sorunuydu. Nereye varacağını bilmiyoruz. Ama çözüm yolunda olduğu belli. Üçüncüsü Alevilik meselesidir.
Hemen ilk tespitimi yapayım: iyi ki Türkiye bu sorunlarla karşılaştı. 1990'ları yaşayanlar beni daha iyi anlayacaktır. 1930'lardan devralınmış, hayali bir Batı/cılık/lılaşma mitolojisiyle yaşayan, bu üç unsurun toplumsal taleplerini bastırarak kendisini askeri darbelerle rehabilite eden ve sürdüren bir devlet vardı.
Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla ortaya çıkan yeni tablo her üç kesimin de talebini serbestçe toplumsallaştırmasını ve siyasallaştırmasını sağladı. Askeri mücadele ve 40 bin ölü gibi çok olumsuz sonuçları olsa da bu talepler devletin dönüşmesini ve nispeten demokratikleşmesini sağladı.
Alevi meselesinin çözülmesi bu nedenle önemli. Hatta içinde bulunduğumuz koşullarda daha da önemli. Geçen hafta bu konuda çok önemli girişimlerde bulundu hükümet. Etraftan 'resmi Alevilik yaratılıyor' diye tepkiler geldi. Bu 'resmi Alevilik' kavramının bir 'oksimoron' (zıt kavramların beraberliği, 'korkunç güzel' demek gibi). Türkiye'de resmiyet Alevilikle buluşmaz. Keşke buluşsa. O zaman çok yakınılan Diyanet'in yapısı değişir mesela.
Bazı yorumlar ise Davutoğlu'nun Tunceli'de kendisine ulaştırılan listeyi karşılamadığı şeklindeydi. Onları önemsiyorum. Bence de Tunceli Üniversitesi'nin adının Munzur'a değiştirilmesi, kışlanın müzeye dönüştürülmesi önemli değildir. Asıl mesele daha ileride düğümleniyor.
Cumhuriyet'te Çiğdem Toker talepler listesini yayınladı. Bu taleplerin bazıları çok genel. Gene de önemli. Hükümet eğer bu talepleri karşılayacak adımları atarsa devleti dönüştürür.
Bunların arasında 'eşit yurttaşlık, sivil demokratik anayasa, cemevlerinin yasal statüsü, özerk Diyanet, Alevi dergâh ve türbelerinin Alevilere devri, Alevi köylerine cami yapılamaması, imam atanmaması, aşure gününün resmi tatil kabul edilmesi' var. Başka talepler de var ama önemli olanlar bunlar, sistemik talep bağlamında.
Bunları sınıflarsak yurttaşlık, anayasa, özerk Diyanet bir takımdır. Eğer yeni bir anayasa yapılırsa bu düğümler çözülür. Zaten o anayasaya Alevilerin istediği ruh üflenirse diğer konular tabiatıyla hallolur. Fakat zor görünüyor. Bu iş seçim sonrasına kalmış durumda.
Diğerlerinin ise bir gecede hallolacak işlerden olduğuna inanıyorum. Dergâhların Alevilere devrinin, cami yapılmamasının, aşurenin resmi tatil olmasının istenirse işletilmeyecek nesi var? Hatta geciktirilmeden yapılmasında yarar görüyorum. Bunun toplumsal bütünleşmeden ziyade toplumsal bölünme getireceğini düşünenler olabilir.
Ben tam da o noktada diretiyorum. Toplumsal bütünlük hâkim olanın mağdur olan, azınlık olan üstündeki tahakkümü değildir. Cemaatçi bir tutum da değildir. Tersine bir toplum farklılıklarını ne derecede muhafaza edebiliyorsa o derecede 'modern' ve demokratik bir toplumdur. Bu bakımdan Alevilerin beklentisi karşılanmalıdır. Ayrıca o yakındığımız katı, radikal laikliğin dışına çıkmak bakımından da sağlayacağı imkânlar var bu gelişmenin.
Şunu kabul edelim. Cumhuriyet, Alevileri kullandı. Onları bir tehlike olarak gördüğü Sünni İslam'ın toplumsal hâkimiyetine karşı bir baraj olarak kullandı. Laikliğin kalıcı, koruyucu unsuru saydı onu. Esasta ise şimdi bizzat kendilerinin yakındığı sisteme mahkûm etti.
Alevilerin bu durumu idrak edip etmediklerini, buradan yeni bir bilinç üretip üretmediklerini bilmiyorum. Umarım öyledir. Ama hükümetin bu açılımı sağlaması kendisinin de çok zaman mağduru olduğu o eski devleti dönüştürmesi için şarttır.
Kader dostluğu bu olsa gerek...