Peki neden Türkiye'de muhalefet, muhalefet olmuyor? Yanıt belli: merkezi, yeni bulduğum tabirle "konformizmi" meydana getiren kadrolar ve kitleler eskinin bittiğini, aşıldığını görüyor. Daha önce de değindiğim gibi, klasik kavramlar yani Atatürkçülüğün militer modelleri, bizzat militarizmin kendisi, katı ve dışlayıcı laiklik, ödün vermez Batılılaşma, aydın öncülüğü, yukarıdan inme modernleşme çağın, teknolojinin ve toplumun dönüşümüyle aşıldı. Bu işin ideolojik yanı. Öte yanda, aynı kesim, bu anlayışın, yaklaşımın geleneksel siyaset örgütü CHP'nin kadrolarını, siyaset yapma biçimini, örgütlenme modelini değiştiremediğini görüyor. O partinin ne liderliği, ne bürokrasisi cevap veriyor bugünkü ihtiyaca. Gezi olaylarını gerçekleştirenler bile CHP ile arasına çok dikkatli sınırlar çizme ihtiyacını hissetti. Böyle bir dönem ve ortamda herkes artık tek çare olarak bu partinin ortadan kalkmasını görüyor.
***
Yani eskinin çürüyen, kokan bir ölü olarak ortada kaldığı görülüyor.
Tıpkı her şeyi anlayan, duyan ama ifade edemeyen bir çocuğun hırslanması gibi, gerçeğin bu yüzünü ayırt edenler, yaşadıkları çaresizlik karşısında öfkeleniyor, öfkelerinin kendilerini kavurmasını engelleyemiyor. Yaşadığımız gerilimin, zıtlaşmanın, kutuplaşmanın altında bu gerçeğin yattığı inkâr edilebilir mi? Öte yanda
gelişen bir toplum, dönüşen bir teknoloji var. O teknoloji
yeni zihniyetler üretiyor,
yeni örgütlenme biçimleri geliştiriyor.
Sivil toplum kavramı tartışmasına girmenin yeri burası değil ama
toplumun sivilleştiği ayrı bir gerçek. Kaldı ki, bu "yeni" toplum kendine özgü yeni dinamikler geliştirmiş durumda.
Bu şartlar altında ne yapılabilir sorusuna vereceğim cevap gene meselenin kökenleriyle ilgili. Eğer
CHP, devletin yani
ordunun partisi olmasıydı, eğer CHP her şeye rağmen
sosyal demokrat bir geleneğe sahip çıksaydı, kendisini Türkiye'deki
demokrat güçlerle iç içe geçirseydi sorun buralara kadar uzanmayacaktı.
***
Dolayısıyla çare ve çözüm bellidir: Türkiye,
demokratik güçlerle demokratik bir muhalefet arayışı içindedir. Türkiye CHP'nin
merkez muhalefeti temsil ettiğini, yani
konformizmden yana bir parti olduğunu kavradıkça, onu
muhalefet odağı olarak görmekten uzaklaşacak, arayışını hızlandıracaktır. Bu zaruridir, hatta hayatidir.
Böylece tek başına bir
sol partinin tek başına bir
muhalefet odağı olamayacağını işaret ediyorum. Güçlü, berrak, nitelikli,
tabandan tavana örgütlenen, yeni dünyanın dinamiklerini kavramış bir
sol partiye bugün her zamankinden fazla ihtiyaç var.
Ama solun ne olduğunu, genel, değişmez ve temel prensiplerin ötesinde hâlâ bütün dünya tanımlamaya çalışıyor.O nedenle bugünkü asıl mesele sorunları
derinlemesine, gerçekçi ve nesnel bir tutumla tartışan,
çözüm önerileri geliştiren,
tabanla bütünleşmiş bir
demokratik hareket ortaya koymaktır. Demokrasi dışında bir sol en azından benim için düşünülemez olduğundan bu tanımla
solun demokrasiyi öncelediği değil, demokrasinin solu öncelediği bir oluşumu söz konusu ediyorum.
Daha somutlaştıracak olursam bugün Türkiye'deki
demokratikleştirici güçlerin toplumsal dönüşümü kaçınılmaz bir hedef olarak görüp
siyasallaşması gerekiyor. Kürtler bu bakımdan önemli bir potansiyel. Ama
gençlerin, kadınların ve bilhassa, bilhassa göçerlerin bu kervana katılması şart. Gene de bu hareketin
demokratikleştiriciliği ve dönüştürücülüğü birlikte kuşatması zorunlu.
O zaman bu hareket
muhalefet değil önce
iktidar alternatifi, sonra da
iktidar olur!