Hükümet, Balyoz ve Ergenekon davalarının yeniden görülmesini orduyla yeni bir yakınlaşma denediği için mi istiyor, sorusu galiba hâlâ orta yerde duruyor. Hükümet sebep olarak haksızlıkların giderilmesini, yanlışların düzeltilmesini gösteriyor ama işte akıllarda düğümlenen soruları aşmaya yetmiyor bu açıklama. Nedeni belli: yargı-iktidar ilişkisinin böyle birdenbire yön değiştirmesi.
Öte yandan hükümetin yeni koalisyonlara ihtiyacının olduğu da ortada.
Demokratik bir devlette bundan daha doğal bir şey olmaz. Demokrasi ve hukuk çizgilerinde kalmak şartıyla iktidar zaten bir koalisyondur. Demokrasinin özü koalisyondur çünkü. Bu, çoğunluk durumu için de geçerlidir.
Demokratik yönetim çoğunluğun yönetimi değildir sadece. Çoğunluğun azınlık haklarını gözeterek yönetmesidir, devleti.
Bu açıdan bakınca ben ilginç sayılacak bir öneride bulunmak istiyorum. Hükümet içinde bulunduğu koşullarda "retrospektif" birtakım onarımlara gidiyorsa, bunu zorlayan şartlar bulunduğunu görüyorsa ortada, o takdirde Gezi koalisyonunu da yenilemesi gerekir. Hatta bu diğerlerinden daha önemlidir. Şundan...
***
Bugünkü iktidar bir
taşıyıcı koalisyonla bugünkü konumunu elde etti. Tıpkı
DP, AP, Anap gibi. Çekirdek oyun dışında kalan bilhassa
liberal ve demokratik çevreler bu iktidarla çeşitli nedenlerle koalisyon kurdu. Ayrıca kabul etmek gerekir ki, iktidara destek veren, daha demokratik bir yapının sağlanması için bu koalisyonu kuran unsurlar ona ek bir
meşruiyet sağladı, başından beri. O çevreler belki oran olarak, sayı olarak daha dardır, küçüktür ama son zamanların moda deyişiyle daha yüksek bir "
özgül ağırlığa" sahiptirler.
Gezi olayları sırasında bu koalisyon hem de bugün suçlanan ama o günlerde övgüler düzülen, destan yazdı denen
polis marifetiyle parçalandı. Bırakalım o vandalizme kaçanları, marjinal örgütlerin yıkıcılıklarını bir yana. Türkiye'nin önümüzdeki 30 yılda uluslararası gücünü ve meşruiyetini oluşturacak genç insanlar
siyasetin toplumsal ve mekânsal bir gerçeklik olduğunu anımsatmaya hatta yaşamaya ve yaşatmaya başladığında iktidar bunu sadece kendisine karşı bir girişim olarak görüp dışladı.
Doğrudur, o girişimler hükümet karşıtı bir zemine döküldü hızla. Ama o günlerde çok vurguladığımız gibi bunun nedeni iktidarın olayları mutlak bir
"erk" içinden algılayıp ve polise belirttiğimiz övgüleri düzerek
ikili bir karşıtlık içine sokmasıydı.
O ölen, yaralanan, şiddete maruz kalan ve
devlet denen soyut varlığın
somut bir şiddet durumu olduğunu gösteren gelişmeleriyse hiç anımsatmıyorum bile. İktidar şu vurguladığım
koalisyon mantığıyla kapsamaya çalışsaydı bugünkü olaylar gelişmeyecekti.
Böyle bakınca bugünkü hadisenin Gezi'de başladığı yorumu doğrudur. Ama bu önlenebilecek bir gelişmeydi. Tersi yol tutuldu, bugüne gelindi.
***
Hükümet belli bir noktadan itibaren bu
taşıyıcı koalisyonun çökmesinde, çözülmesinde sakınca görmedi. Aslında bu koalisyonun bozulması Türkiye'deki merkez siyasetin uçlara kaçmasına yol açacaktı ve hükümet de bu gelişmeden payına düşeni aldı. O kadar ki,
toplum odaklı veya
toplum zöneli diye algılanan bir parti bu defa
devletle özdeşleşti, devletin kendisi haline geldi. Gezi olaylarıyla birlikte siyasal erk,
iktidar paylaşımı denen ve demokratik mekanizmanın en önemli aracını ortadan kaldırdı.
***
Hâlâ bir umut var mı?
Umuttan değil bir gerçekten ve bir gereklilikten söz ediyorum.
Demokratik koalisyonun zorunluluk olduğunu söyledim. İktidar
soyut bir erk anlayışının dışına kendisini taşıyarak çok daha
kapsayıcı ve paylaşımcı bir anlayışla o kitlelerle yeni bir koalisyonu deneyebilir. AK Parti türünden bir iktidarı yaşayan hiçbir parti o konuma kendi mutlak oyuyla gelmemiştir. Bugünkü iktidar da bu özelliği taşıyor. Koalisyon oyudur sahip olduğu büyük güç. Üstelik koalisyonun unsurlarının çarpan etkisine sahip olduğu da açık.
Retrospektif onarım faaliyetleri
Gezi olaylarını yeniden değerlendirerek, eski
Gezi koalisyonunu yeniden kurmayı deneyerek başlasın. Kimsenin kaybedecek bir şeyi yok ama herkes çok şey kazanabilir.