Bu yazıyı 1 Eylül yani Dünya Barış Günü'nde yazıyorum ve savaş hakkında bir şeyler söyleyeceğim. Önce büyük bir sitem dünyaya ve ahvaline dair.
Nasıl bir dünyadır ki bu, savaşı konuşmadığımız, kıyımları, ölümleri, kitle imha silahlarını tartışmadığımız tek bir gün bile geçmiyor. Gene bu nasıl bir dünyadır ki, ölüm karşısında bu derecede kanıksamış durumdayız. Yaşamdan çok ölümle ilgiliyiz. Kabul ediyorum, İlhan Berk ustamız, "yaşam ölümündür" demişti ama kastı herhalde bugün karşılaştığımız şu korkunç tabloların hayli uzağındaydı.
***
Suriye'yi tartışıyoruz. Oraya çeki düzen vermek istiyor ve bunu o ülkede yaşayan insanların bir bölümünü daha öldürmekle gerçekleştireceğimizi varsayıyoruz. Hesaplar, kitaplar yapılıyor ve onların hepsi
demokrasilerin bu
ölüm oyununa nasıl ortak, hatta alet edileceğiyle ilgilidir.
Gladyatörler şimdi uluslar, rejimler, yönetimler. Ve ne yazık ki, birileri daima ölmeye mahkûm.
Ölüm pornografisi herkesi esir aldı. Gece gündüz ekranlarda ölüm izlemezsek rahat etmiyoruz.
Bir kere daha kapımızdan içeri giriyor ölüm.
Ölümü durdurmak için öldürüyoruz. Bundan daha ileri
tragedya mı olur? ABD, düşünüyor taşınıyor işin içinden çıkamadığından, şeklen demokrasiye riayet etmek babında
Kongre'sine sorarak
Esed'i cezalandırmaya geliyor.
Savaşları bitirmesi nedeniyle,
Nobel Barış Ödülü almış bir Başkan,
Obama, şimdi ölümü tasarlamakla meşgul.
CNN'de bir
Suriyeli rejim karşıtını dinliyorum. Gördüğü işkenceleri falan anlattıktan, rejime lanet okuduktan sonra, "
tepeden tırnağa karşıyım" diyor, "
ABD'nin Suriye'ye müdahalesine. O, gene bizim insanlarımızın ölmesi demektir."
***
Daha ne desin? Amerika füzesiyle dağı taşı yıkacak, yüzlerce insan öldürecek ve bu
Esed'in cezalandırılması olacak. ABD Başkanı bu işe bir türlü açık açık girişemiyor, cesaret edemiyor. Başına gelecekleri biliyor. Esed ve rejimine lanet olsun. Ama onu oradan uzaklaştırmanın başka yolları vardır. Dünya o yolları ciddi biçimde aramadı ve denemedi.
Diplomasiyi kullanmayarak ama oraya doğrudan müdahalede bulunarak,
Batı bloku,
İran-Rusya çizgisini zorluyor. Suriye sadece bir piyon. (Daha yazarız
Fransa'nın niçin bu işe iştahlı olduğunu...)
Şunu bütün dünya çok iyi bilmeli.
OD halkları, en kötüsünden bile olsa, hiçbir rejimin
ABD öncülüğünde kanla, topla, tüfekle "devrilmesini" istemiyor. Daha da ileri gidip şunu söyleyeyim:
OD halklarının gözünde ABD İsrail demektir. Ve o tarih, o kültür İsrail'i, İsrail izlenimi veren hiçbir ülkeyi kabul etmiyor. OD tarihini herkes
Sykes-Picot'dan,
1. Dünya Savaşı döneminden başlayarak okuyor. Hayır, OD'nun bugünkü tarihi
1945 sonrası
İsrail'in kurulduğu yıldan itibaren düşünülmelidir.
***
ABD, şimdi bir kere daha, bu defa "
cezalandırma" adına bir OD ülkesini "vuracak."
İngiltere pabucun ne kadar pahalı olduğunu görüp, Irak savaşını ve o zavallı, kukla
Blair'i hatırlayıp geri bastı.
Fransa, üstelik doğruluğu, geçerliliği çok şüpheli iddialarla savaşa hazırlanıyor. Kanıt denen "şeylerin" geçerliliği bunca su götürürken.
BM Heyeti raporunu en erken 15 gün sonra vereceğini ilan etmişken...
Halbuki
Cenevre Konferansı kapıda. Dünya şimdi
Putin'in ağzından çok önemli şeyler duyuyor.
Obama'ya meydan okuyor
Putin (maalesef) ve
o kimyasal silah kanıtlarını bekliyorum diyor. Ortada kısacası
meşruiyet yok ama
müdahale rüzgârı var.
Bilelim, görelim, anlayalım.