Geçenlerde basit bir Boğaziçi lokantasında su kenarında otururken baktım aynı vapur gidip geliyor. Meğer İstanbul uydu kentlerinden biri 100 bin kişiyi Boğaziçi'ne götürüp orada gezdiriyormuş. Nasıl hoşuma gitti, anlatamam. Nedeni şu: Sabancı Üniversitesi'ndeyken, merkezden 50 kilometre uzak kampusta yaşayan öğrencilerin, haydi abartarak söyleyeyim, dört yıl boyunca bir kere olsun İstanbul'a inmediklerini görüp, onlara özel programlar düzenlemiştik. Şimdi düşünün, çoğu göçer olan bu kişiler, İstanbul'u hem de o Boğaz mucizesiyle görecekler.
Bir taşla kaç kuş: hem kent görülecek, estetik bir tat alınacak, hem bir topluluk ruhu yaratılacak hem de, asıl önemsediğim, kendi uydu kentinde sıkışıp, göçtüğü şehirden hemşehrileriyle, o eski hayatını aynen devam ettiren insan bu defa büyük kentle iç içe geçecek. Eski ve artık sorunlu olduğunu düşündüğümüz tabirle söyleyeyim: "kentlileşecek."
***
Bugün
Türkiye'nin % 70'i, uydusu, varoşu, çeperi, çevresi, ne dersek diyelim,
kentte yaşıyor. Halkın
% 60'ı, azdır, çoktur,
orta sınıfa mensup. Daha önce çok yazdığım bir noktayı tekrar vurgulayayım: bu halimizle geçen yüzyıl başındaki
Amerika'ya çok benziyoruz. Orada da
kırsal alan çökmüş, "suburbia" dedikleri kent etrafı bölgelere insanlar yığılmış,
orta sınıf oluşuyordu. Amerika'nın farkı, sıçramalar halinde de olsa, büyük sanayi ve yatırım hamleleriyle bu kitleleri İngiltere'de (ve şimdi bizde) olduğu gibi
proleterleşmeden sisteme
orta sınıf mensubu olarak entegre etmesiydi.
Şimdi Türkiye o aşamada.
1994'te iş başına gelen
bugünkü iktidarın çekirdek kadroları 20 yıldır bu kitleleri dönüştürmekle meşgul. Çok katmanlı, çok kapsamlı bir proje bu. Ama küçümsenecek iş değil. İşte
Boğaz turu türünden yaklaşımlarla o kitle "
merkez"e bağlanıyor. Üstüne üstlük, ben kültürel planda çok önemsesem de Boğaz turu nedir ki? Bu parti diğer uygulamalarıyla söz konusu büyük kitleyi (unutmayalım,
10 yılda İstanbul'a gelen 5 milyon insandan söz ediyoruz) sistemle bütünleştirdi. Yani,
dağıtım, bölüşüm politikaları, iş olanakları,
sosyal güvenlik modelleriyle kitle hiçbir patlama yaşamadan sistemle bütünleşti.
Kabul etmemek mümkün mü, o
dağıtım- bölüşüm dediğim politikaların zaaflarını, eksik, yanlış taraflarını? Ama bu büyük resmin gerçeğini ortadan kaldırmıyor. O zaman Amerikan tanımında bir
orta sınıf doğuyor. Eleştirenler olabilir, benim bildiğim, orta sınıf beyaz eşyalardır, ev/barınma imkânlarıdır. Buna
okullulaş(tırıl)ma olanaklarını,
sağlık sisteminin verilerini ekleyiniz. Bir de gene orta sınıfın en önemli
sosyalleşme hatta
siyasallaşma araçlarından biri kabul edilen
iletişimin bugün bilgisayarlar (ki, okullarda bedava dağıtılıyor), internet, sosyal medya ile yaşadığı rahatlığı, yarattığı kapasiteyi katınız tüm bunlara.
***
Ortaya bir
toplumsal dönüşüm projesi çıkıyor. Bu projeyi gerçekleştirmek ancak bir
modernleştirici parti aracılığıyla olabilirdi. Buna daha önce
taşıyıcı parti demiştim,
köprü parti de denebilir ve
DP-AP tamamen bu eksende yer alıyorlardı. Son adımı
AK Parti attı. Şimdi buradan
yeni bir siyaset çıkacak. Çıkıyor. Son dönemi bu odaktan bakıp okumak, değerlendirmek gerekir. Çünkü son dönem, daima olduğu gibi, önceki dönemin bir sonucudur.
Boğaz' dolmuş, merkeze köprüdür.