Mısır'da darbe oldu ve Türkiye direniyor. Bu, önemli bir dönüm noktası. Türkiye'de demokrasinin bundan böyle nasıl algılanacağını, Türkiye'deki bürokratik oligarşiye dönük tutumun ne olacağını göstermesi bakımından hatta çok önemli bir dönüm noktası.
Öte yandan önce Meclis Başkanı sonra Başbakan yeni anayasa için ek bir irade ortaya koydu. Başbakan, bu konuda ortaya çıkmış ataletin üstüne gidip, Meclis'i yaz boyunca çalışmaya, hiç değilse üstünde uzlaşılmış maddeleri geçirmeye davet etti.
Bu iki olgu birbiriyle alttan alta örtüşüyor, ilk bakışta. Türkiye'de yapılacak yeni anayasanın niteliği, kapsamı hakkında bir ipucu veriyor. Demek ki, yeni anayasa demokratik bir anlayışla biçimlendirilecek. En azından hükümetin Mısır konusundaki tutumu buna bir karine teşkil ediyor.
***
Ama hayli çetin bir sorun var öte yanda. Bir ülkenin
demokratik olması, bir ülkedeki demokrasinin '
tam teşekküllü' olması sadece
anayasal bir sorun mudur? Demokratik kuram bakımından cevabın olumsuz olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok. Hele o ülke Türkiye ise... Yeni bir anayasa bu ülkede ne derecede bir zorunluluksa,
demokrasiyi engelleyen diğer kısıtlamaların ortadan kaldırılması da o derecede bir zorunluluktur.
Bugün Ceza Kanunundan Partiler Kanununa, Vergi mevzuat ve anlayışından eğitime kadar hangi alanda yasalar tam manasıyla demokratiktir? Öyledir diyecek bir tek kişi çıkabilir mi ortaya?
O zaman yapılması gereken bir ikinci iş var: Eğer hükümet
demokratik bir anayasa yapmak ve o yoldan bir
demokratik devlet kurmak istiyorsa,
makro planda attığı güçlü adımları destekleyecek biçimde
mikro alanlarda, şu saydığım düzlemlerde de, değişikliklere gitmeli. Varsın anayasa değiştirilmesin. Ama hükümet diğer adımları atsın. Türkiye'nin son otuz yıldır belini kıran, ayağını köstekleyen şu yükleri onun sırtından kaldırsın.
***
O kadar önemli buluyorum ki bu noktayı
Türkiye'nin bir anayasası olmayabilir dahi diyebilirim. Bir fantezi değil bu söylediğim. Tam tersine bizdeki anayasa tarihi düşünüldüğünde, hele hele
1982 Anayasası ve nitelikleri hatırlandığında bu düşüncem daha da berraklaşıyor.
Anayasa bizde devletin toplum üstüne giydirdiği bir deli gömleğidir.
Ne bir
toplumsal sözleşmedir ne bir
uzlaşma metnidir ne bir
demokratik manifestodur bizde anayasalar. Devleti tanımlayan,
vatandaşın devlete yükümlülüğünü sayan, sır(a)layan bir metindir. O
değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddeler de devletin kendisini korumasının ikinci zırhı veya kalkanıdır.
Varsın öyle bir metin olmasın. Şu saydığım alanlarda demokratikleşmiş bir Türkiye'nin anayasaya ne ihtiyacı olacak?
Anayasal kurumlar nasıl işleyecek diye sorulabilir. Hepsi birer yasayla düzenlenir. Bu olmuyorsa,
anayasa son derecede kısa, üç-beş maddelik bir temel metin olur. Gerisini politika düzenler. Yoksa bugün üstünde uzlaşıldığı söylenen 48 madde bile haddinden fazladır ve ancak eski yapıyı yeni bir hale uydurma çabasına hizmet eder.
Biz hep önce anayasa yapılır sonra diğer alanlardaki düzenlemeler gelir diye düşündük. Bir de tersini yapsak?...