Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Neo-Oryantalizm ya da 'OD adam olmaz...'

Şu Müslümanların terörist olarak resmedilmesinin ve adlandırılmasının bugün bir neo-oryantalizm meydana getirdiği muhakkak fakat söz konusu oluşum sadece bugüne ait bir olgu değil.
Oryantalizmin ipliğini pazara çıkaran Edward Said bu konuda çok önemli bir, hatta iki saptamada bulunmuştu.
İlkinde Filistinlileri İsraillilerle mukayese ediyordu.
Said'e göre her iki topluluk da topraksız ve yurtsuzdu.
Fakat Batı uygarlığı İsraillileri baştan sona kadar 'haymatlos' (vatansız) diyerek, 'gezgin Yahudi' (wandering Jew) diyerek yüceltirken, onların vatan mahrumiyetini 'vaadedilmiş toprak' üstünden adeta bir metafiziğe, bir efsaneye dönüştürürken aynı şey Filistinliler söz konusu olduğunda tepeden tırnağa değişiyordu. Filistinliler adeta vatansızlığa layık, yurtsuz oldukları için bir kere daha küçümsenen, horlanan bir topluluktu.
Aralarında hiçbir fark olmayan, eğer bir fark varsa birisinin diğerinin toprağını yağmalamaktan kaynaklanan bir farkın söz konusu olduğu bu iki topluluk karşısındaki tutum Batının Oryantalist bilincinin somut bir göstergesiydi. Çünkü, Batı metafiziği Yahudi-
Hıristiyan bir zemine oturuyordu.
İkinci örnek Filistin Kurtuluş Örgütüdür. 1972 yazında Münih olimpiyat oyunlarını Filistinli Kara Eylül grubu basmış, 11 İsrailli sporcuyu katletmişti.
Grubun bazı üyeleri düzenlenen operasyonda öldürülmüş, diğerleri kaçmış, daha sonra yakalanmış, bu defa da, gene Filistinliler bir uçak kaçırınca, yapılan pazarlıkla serbest bırakılmıştı. Ardından İsrail gizli örgütleri iki büyük operasyonda bu işe karıştığı varsayılan herkesi teker teker öldürmüştü.
Dileyenler bu operasyonları Steven Spilberg'in Münih isimli filminden izleyebilirler.
Said, daha sonra yazdığı bir makalede bu olayın FKÖ içinde bir grup tarafından düzenlenmesine rağmen terörist imgesinin sonuna o günden sonra (hatta öncesinden başlayarak) bütün Filistinlilere teşmil edildiğini ve bu mücadeleye karışan herkesin bu sıfatla anıldığını yazıyordu. Batı aradığını bulmuştu.
Her iki örnek de birbirinden önemli.
Bugün de benzeri bir nitelendirme Orta Doğu ülkeleri üstünden bütün Müslümanlara yaygınlaştırılıyor. Örneğin, Batı, bütün Orta Doğu ülkelerini, diktatörlüklerle özdeşleştiriyor.
Bu yargının içerdiği gerçeği kimsenin inkar edecek hali yok. Ama, diktatörlük bu resim içinde bir yönetim biçimi veya bir kişiye (diktatöre) ait bir sıfat olarak kalmıyor. Saddam'dan başlayarak bu böyle.
Onun resmiyle bütün bir OD, bütün Müslümanlar iç içe geçiriliyor. Saddam nötr ve kendisine ait bir gerçek olmaktan çıkıyor. 'Kötü adam Saddam' ya bütün OD'nun mümessili oluyor ya da Batı'nın-
Amerika'nın Irak'ı işgali için
bir vesile.
Yetmiyor. Batı, 'her toplum layık olduğu yönetimi bulur' diyerek gene o coğrafyayı diktatörlükten ötesine layık görmüyor.
Diktatörlükler sonrasını da gene başka diktatörlük korkularıyla kurguluyor Batı.
Çünkü OD'nun asla demokrasiye geçebileceğine inanmıyor. İnanmıyor, çünkü, Müslümanlığın demokrat olabileceğini düşünmüyor, zamanında Filistinlilere atfettiği terörist/vahşi nitelendirmesini şimdi bir kere daha tüm İslam dünyasına mal ediyor.
Neo-Oryantalizm, eski Oryantalizmin sadece bir türüdür veya yenilenmiş, günün koşullarına uydurulmuş halidir. Asıl mesele Oryantalist muhakemedir.
Boston'da patlayan bombanın anlamı budur!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA