Son gelişmeler CHP'yi "yeni" diye nitelendirenleri bile şaşırttı ve bu "yeni" CHP'nin bittiğini ilan etmeye başladılar. İş, genel başkanın "isteği dışında" bir programa katıldığı için, geçenlerde istifa eden Gülseren Onanç'ın "haksız" bulunmasına kadar vardı. İnsanın "Allah'ım sen aklıma mukayyet ol" diyeceği geliyor. Sanki 1920'lerin komünist partileriyle karşı karşıyayız. Kaldı ki, genel başkanın diğer iki parti yöneticisine "izin verdiği", sadece Gülseren Onanç'ı "engellemeye" kalkıştığı artık biliniyor. Hep öyledir ya, kimse kediyi değil, bizde, sütü açıkta bırakanı suçlar...
***
Peki, bütün bunlardan sonra soru şu: CHP'nin özellikle son dönemdeki "
Kürt meselesi" bir turnusol kâğıdı gibi alınırsa sorunu ne?
Bu konuda bir tartışma devam ediyor.
Taban-tavan ilişkisiyle ele alınıyor CHP. Deniyor ki, taban mesela Kürt çözümünden yanadır fakat tavan karşıdır; dolayısıyla
kitleyle yönetim arasında bir çelişki vardır.
Doğudur bu değerlendirme. Doğruluğu CHP'nin son 20 yılıyla ve
Kılıçdaroğlu'nun gelişiyle bağlantılıdır.
1993'le birlikte CHP
Genelkurmay, 28 Şubat, 27 Nisan partisi olmuştu. Kılıçdaroğlu, yeni falan zannedilirken o
eski/ ulusalcı gövdenin üstüne oturmuştu. Zaman zaman yalpalamaları olsa da apaçık bir biçimde partinin
ulusalcı tercihleriyle örtüştü. Bugünkü tutumu da o yönde. Dolayısıyla tavan olarak, evet, Kürt çözümünün karşısındadır. Biraz mahcuptur falan ama gerçek budur.
***
Şimdi, bu "gerçek" CHP bakımından çok farklı bir husus meydana getiriyor:
bölünmeme.
Kılıçdaroğlu, daha başlangıçta partinin
iki omurgalı olduğunu ve bunların birbirini yiyeceğini gördü. Biraz fiyakalı bir biçimde, entelektüel bazı isimlerin de ilgisini çekebileceği zannıyla ve politik bir hesapla, partiyi "
yeni" diye pazarladı. Ne var ki, ulusalcı kesimle kıskıvrak bağlı olduğunu biliyordu. Kımıldadığı takdirde o çevrenin kendisini boğacağının farkındaydı. O nedenle yenilikçilere de taktik sebeplerle göz kırparak ulusalcılarla birlikte hareket etti.
Bunun neticesinde partinin küçülmesini, zayıflamasını göze aldı ama gene bu yaklaşımla
partinin bölünmesini engelleyeceğini de gördü. Eğer yenilikçilerle hareket etseydi hem kendi geleceği olmayacaktı hem de
ulusalcılar partiden kopacaklardı. Oysa
yenilikçilerin gideceği bir yer yok. Yeni bir parti denemeleri olanaksız.
Kaldı ki, belki ulusalcılar kadar keskin değiller ama onlar da öyle aman aman bir sol zihniyeti, programı savunmuyorlar. Sonuç olarak parti çalkalanacak, daima yaralı ve yarılmış bir görüntü verecek, kopmalar olacak ama bölünmeyecek. Daha önce "
CHP yarılırken..." demiştim. Öyle; CHP yarılacak ama bölünmeyecek. Yenilikçiler de işin içinde kalıp hem "vitrin olmayı" hem de parti tabanını zorlamayı sürdürecek. Çünkü CHP tarihinde bölünme daima eskil olanların partiden ayrılmasıyla ilişkilidir. Yeni olan partide kalmayı sürdürür.
CHP sol olmayan ama
solgun bir parti olarak sürecek. Buna Kılıçdaroğlu'nun
Pirus zaferi de diyebilirsiniz...