Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Ne olurdu yani?..

Dünyanın en önemli yönetmenlerinden biri Costa Gavras. Politik sinemanın en çarpıcı filmlerini yapmıştır. Her bir filmi bir başka ülkenin karanlık devlet ilişkilerini ortaya koyar. Z, Yunan derin devletinin bir politikacıyı nasıl öldürdüğünü anlatır. Körleşme'de Çekoslovakya'nın kirli çamaşırları sergilenir. Kayıp, Amerika'nın ipliğini pazara çıkarır. Amin, Vatikan'la Nazi Almanyası arasındaki alışverişi gösterir. Gavras, özgürlükten, adaletten, haktan yanadır her çalışmasında.
Türkiye'ye geldi, İKSV'nin verdiği Yaşam Boyu Başarı Ödülü'nü aldı.
Böyle bir insan, Emek Sineması yıkılacak, biz de protesto için oraya gideceğiz deyince yerinde durmayacak, o eyleme katılacaktır. Katıldı. Polisin biber gazıyla, tazyikli suyuyla, copuyla karşılaştı.
İyi mi oldu?

***

Önce bir tespit: Direniş haktır. Haktan da öte, bile bile direnmek, karşı çıkmak, mücadele etmek, iktidarın doğal hegemonyasına karşı başkaldırıdır. Yenilmek mukadder ve muhakkak olsa da bizatihi direnmenin kendisi bir varoluş yolu, yöntemidir. Direnmenin meselesi kazanmak değildir. İnsan direnmek için direnir. Ve soyut manada dahi tahakküm demek olan iktidara karşı bir özgürlük alanı arayışıdır direnmek.
Kaldı ki, politik alan da, politikanın gerçekleştiği, ete kemiğe büründüğü toplumsal alan da birer çatışma sahasıdır ve politika da doğası gereği çatışmanın üstüne oturur. Sivillik direnmekle oluşur. Demokrasi bu çatışmanın nasıl koalisyonlarla ortak yaşamaya dönüştürüleceğini saptayan bir büyük mekanizmanın veya metodun adıdır. Siyaset biliminin ve tarihin öğrettiği bu.
***

Emek Sineması'nın yıkılmasına insanlar bu saiklerle de direnmiyor. Çok daha naif talepleri var. Bir kentin belleği, hatıraları yerli yerinde kalsın, kent mekânının tarih içindeki sürekliliği sağlansın istiyorlar.
Emek Sineması yıkılmalıdır veya yıkılmamalıdır. Yıkılsın diyenin de gerekçeleri var. Önerilen çözüm belki doğrudur, bilemem. Sorun, böylesi bir karar alırken iletişimin, etkileşimin, ortaklaşmacılığın sağlanmaması, kentlilik bilincine uygun hareket edilmemesidir.
***

Ama bu kural yerine getirilmiyor ve bu durum iki nedenden ötürü şaşırtıyor beni.
Birincisi, muhafazakâr bir iktidar bir kentin bu derecede hızlı dönüştürülmesine, "yenilenmesine" nasıl müsaade eder? Nedenlerini biliyorum. Soruyu sorarken o nedenlerle bir muhafazakâr iktidar özdeşleşmemelidir diyorum.
İkincisi, iktidar bugün Anayasayı değiştirerek yeni bir yurttaşlık tanımı getirmeye çalışırken ve bu yönde tarihsel bir adım atma gayreti gösterirken yerel düzeyde karar alma mekanizmasının bu derecede körleşmesini, sağırlaşmasını nasıl kabul ediyor? Hele Kürt sorununun çözümü yani barışın toplumsal hâkimiyet kazanması için bu derecede ter döken iktidar sokaklardaki basit protesto eylemleri karşısında neden bu derecede sert? İktidarın bunlara ihtiyacı yok. Ama tam da böyle bir dönemde gösterilen şiddet barış konusundaki inandırıcılık bakımından önemli bir eksikliktir.
Evet, ne olurdu o protesto eylemi gazsız, susuz, copsuz gerçekleşseydi yani?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA