Kürt meselesinin çözümü sadece Kürt sorununu ortadan kaldırmakla kalmayacak. Zaten bir süredir devam eden "eski Türkiye'nin" değişmesi bakımından da önemli sonuçlar doğuracak.
Bunların bazılarına önceki yazılarda değindim. Hatırlatma babında burada da zikredeyim: böylece, demokrasi anlayışı ve "pratiği" önemli bir dönüşüm gerçekleştirecek. Din konusunda yeni bir noktaya gelecek Türkiye. Toplumun daha çoğulcu, daha uzlaşmacı bir yapıya dönüşmesi bakımından bu konu çok önemli ve güçlü imkânlar sunacak.
***
Bu son belirttiğim konuyu özellikle önemsiyorum. Nedeni şu...
Türkiye,
19. yüzyılda yaşanan travmalara dayalı olarak kendi
ulus devletini kurarken
Osmanlı çoğulculuğunu ve birlikte yaşama kültürünü kabul etmedi.
Devlet
hâkim etnisite çekirdeği etrafında inşa edildi. "Türk"ün diğer bütün unsurları silikleştirdiği, söndürdüğü, sildiği bir kurucu eleman olmasına özellikle önem verildi. 1930'ların ırkçı iklimi bu anlayışı daha da körükledi.
Bu yok edilen, sindirilen unsurlar sadece "
azınlıklar" değildi.
Aleviler de, diğer
cemaatler de, kendilerini bir üst kimlik olan Türklük bağlamında görseler bile, ister dinsel ister etnik, aynı cümleden sayıldılar.
***
Sanılıyor ki, bu durum sadece bir
Türklük sorunudur. Hayır, değildir. Bu tavır, bu tutum, her şeyden daha fazla bir
toplumsal ve siyasal kültür üretmiştir ve ne yazık ki, o her iki kültür de çok kısır bir noktada düğümlenmiştir.
Toplumsal bakımdan uzlaşmanın, hoşgörünün, etkileşimin neredeyse sıfıra irca olduğu bir düzen çıkıyor böylelikle ortaya. Kimsenin kendisinden
farklı olana tahammül edemediği, onu farklılığıyla kavramayı öngörmediği bir anlayış, daha doğrusu anlayışsızlık bu. Hatta orada da kalmayan, yaşamın her noktasındaki çatışmacılığı, karşıdakine sağır ve kör olmayı getiren bir anlayışsızlıktan söz ediyoruz.
***
Daha kötüsü olmaz denebilir ama var.
O da siyasal yapının dayandığı temel, yani
koalisyon anlayışının yokluğu ve daha önce değindiğim
negatif muhalefet anlayışı.
Pazartesi günü de yazmıştım. Sadece
negatif muhalefet var bizde, değillemeye, karalamaya dayanan bir muhalefet. İşte onun da gerekçesidir
koalisyonsuz siyaset. Herkesin kendi
mutlakıyeti içinde, karşıdakini tamamen yok sayarak siyaset yapması. Elbette, su götürmez biçimde iktidar bakımından da yanlıştır bu ama muhalefet bakımından haydi haydi yanlıştır.
Oysa siyaset temel ve belkemiği sayılacak konu ve kavramlarda farklılıklar olsa dahi bir tarafın diğeriyle belli politikalar etrafında koalisyon yapmasını gerektirir.
Demokratik siyaset budur:
sürekli değişen koalisyonlar kurmak becerisi. Türkiye'de "
yetmez ama evet..." mesela onlardan biriydi ve elbette doğruydu. Nitekim
Ömer Laçiner, geçenlerde verdiği bir mülakatta bunu dile getirdi. "Yetmez ama evet" dediğini ama AK Partiyle farklı düşündüğünü, farklı tercihler içinde olduğunu belirtti. Tam da budur anlatmak istediğim.
Muhalefet Kürt çözümüne bu açıdan baksa sadece kendisini dönüştürmekle kalmayacak toplumsal dönüşüme de katkıda bulunacak.