Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

CHP'ye inen balta

2007 sonrasının en önemli gelişmelerinden biridir İstanbul'daki büyük sermayenin son günlerde mevcut iktidarla uzlaşması anlamına gelecek bazı ihaleleri alması. Bu, yakın dönemde ortaya çıkmış hepsi birbirinden olumsuz 28 Şubat, 27 Nisan türü hamlelerin gene bir manada sonu olarak da görülebilir.
Söz konusu ettiğim bu durum tek başına bir 'olay' değil. Son beş yılda ortaya çıkan ve siyasal yapımızı derinden etkileyen diğer büyük adımla yani ordunun ve bürokrasinin siyaset dışına çekilmesiyle birlikte düşünülmesi şart bunun. Gerçi Başbakan derin devletin henüz tam manasıyla aşılamadığını söylüyor ve bu doğrudur ama ortada o yönde bir iradenin bulunduğu da bir o kadar gerçek.
Bu büyük resmin AK Parti bakımından ne ifade ettiğini daha önce yazdım. Beni bu noktada CHP yani muhalefet ilgilendiriyor.
CHP, Türkiye'de bir 'Muhalefet partisi midir?' sorusunun cevabını hiç kimsenin 'evet öyledir' diye vereceği kanısında değilim. CHP bugüne kadar AK Parti'ye karşı eski düzenin savunuculuğunu yaptı. Muhalefeti sadece bu yaklaşımıyla sınırlı kaldı. Bu model siyasal muhalefete tekabül etmez. Etmediği içindir ki, AK Parti hem iktidar hem de muhalefet partisi kimliği kazandı. Muhalefet mevcut sisteme radikal bir seçenek oluşturmakla sağlanır. CHP'nin böyle bir refleksinin olmadığı malum.
Fakat bu vahim tablonun daha da vahimi var.
CHP eski sistem savunuculuğunu ve siyasal mevcudiyetini üç unsura dayanarak yapıyordu: Ordu, bürokrasi, İstanbul sermayesi. İlk ikisi devre dışı bırakıldıktan sonra şimdi İstanbul sermayesi de iktidarla uzlaşmaya başlamışken bu durum CHP için ayağının altındaki zeminin kayması demek değil midir? Kaldı ki, İstanbul sermayesi de iktidara ordunun ve bürokrasinin artık eski 'işlevini' ifa edemeyeceğini algılayınca yaklaşmıştır. CHP bu durumda adına muhalefet yaptığı kesimleri yitirmiş, dolayısıyla işlevini de yitirmiş demektir. Apolitik siyaset yapmış bir parti, artık o 'imkandan' bile mahrum kalacak demektir.
Eğer her şey bu çerçeve içinde cereyan ediyorsa sevindirici bir durumla karşı karşıyayız. Kim karşı çıkabilir şu vesayet rejimi denen yapının çökmesine ve onunla özdeşleşmiş bir partinin zayıflamasına. Buna benzer bir durum SSCB sonrasındaki Komünist partilerin başına gelmişti. Hala % 10 civarında oy alan o partiler hayatını folklorik bir kurum olarak sürdürüyor.
Ama bu durumun son derecede vahim bir yanı da var: Siyaset bugün gerçek bir muhalefetten mahrum durumdadır ve muhalefet denen, demokrasinin olmazsa olmaz kurumu, sadece makro planda ve iktidar partisi aracılığıyla sürmektedir. Olmaz şey değildir, oluyor da, ama daha sağlıklı bir demokrasinin ihtiyacı muhalefeti de üstlenmiş daha güçlü bir iktidar partisi değil, gerçek bir muhalefet partisidir.
Bekliyoruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA