Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanı Ahmet Sever'in yaptığı açıklamalar tartışılmaya devam etsin. Ben o açıklamaları geleceğe dönük bir politika tayininden çok geçmişin, bir ölçüde de halin tespiti olarak okudum. Sever'in söylediklerinin geçmişe dönük kısımları bana göre doğrudur. Cumhurbaşkanlığı konusu çok daha farklı biçimde halledilebilirdi. Halledilmeliydi.
Geleceğe dönük olarak yapılan "Gül Cumhurbaşkanı aday olabilir" şeklindeki değerlendirme ise bir hukuki durumun saptanmasıdır. Onun ötesinde şu anda 2014'e dönük bir karar almak, bir pozisyon oluşturmak herkes için son derecede güç. Henüz çok süre var 2014'e. Siyaset uzun soluklu bir iştir ama kısa süreli hamlelerle oluşur.
Buna rağmen ben iki noktanın üstünde durmak istiyorum, madem böyle bir tartışma patlak verdi.
***
İlki,
Erdoğan'ın durumu.
Dolaylı açıklamalarıyla ve bazı manevralarıyla Erdoğan'ın aday olmak istediği açık ve belli. Bugün bir karar almak, vermek gerekse Erdoğan'ın aday olacağını ben kişisel olarak sezinliyorum. Ayrıca bu yönde daha geniş ölçekli adımlar da attı ve herhangi bir manevrada kullanılabilecek
Numan Kurtulmuş'u partisine alarak her yönden budadı. Önemli bir hamleydi, amacı, niyeti belliydi. Hele başkanlık tartışmaları, son kere aday olmak şeklindeki tutum da yan yana gelince Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığını
istemediğini söylemek anlamsız. Ayrıca da niçin istemesin?.. Erdoğan, hatta diğer yaklaşımlardan çok farklı olarak
Cumhurbaşkanının partili olması gerektiğini söyleyecek ölçüde sahiplenip savunuyor kendi pozisyonunu.
***
Gül bakımından ele alınca konuyu durum daha da karmaşık. Türkiye'de de dünyada da kitleler bir siyasetçinin ister partili isterse tarafsız olarak Cumhurbaşkanı olmasını kabul ediyor, benimsiyor. Fakat genellikle bir Cumhurbaşkanının daha sonra dönüp gündelik siyasetin içinde bulunmasına o derecede yakınlık duymuyor. Bu bakımdan en sağlam seçenek Cumhurbaşkanlarının bir kere daha aynı makama seçilmeleridir. Gül bunu dener mi, doğrusu sorulacak soru budur ve tartışmanın bam telini de zaten bu değerlendirmenin belirsizliği meydana getiriyor.
***
İşte bütün bunlar bana göre
gündelik siyasetin kişisel iradelerle, taleplerle biçimlenen kısmı. Daha ilginç olanı Cumhurbaşkanlığı seçiminin
sosyolojik dinamikleri. Sadece Türkiye sosyolojisi bakımından değil bu
AK Parti'nin iç dengeleri bakımından da önemli bir husus. Çünkü AK Parti'de alınan bu derecede önemli kararları tayin eden
toplumsal dinamikler var.
Nitekim ben gene bu görüşlerden hareket ederek
2007 seçimlerinde Erdoğan'ın aday olmayacağını ısrarla savunan yazılar yazmış, bunun neticesinde konuyu çok yakından izleyen ABD'de toplantılara çağrılmış, orada da dile getirmiştim görüşlerimi. Sonunda Erdoğan aday olmadı. Öne sürdüğüm gibi Gül aday oldu ve seçildi.
Bu sonucu hazırlayan AK Parti'nin kendi bünyesindeki sosyolojik yapıydı. AK Parti
küçük sermaye-büyük sermaye zıtlığı içinde oluşan bir partidir. Her türden kararı bu dinamik meydana getirir. Buna
Anadolu-İstanbul sermayesi çatışması da denebilir. 2007'de bu dinamik Anadolu lehine harekete geçmiş ve Gül Cumhurbaşkanı seçilmişti. Şimdi de aynı dinamikler işleyecek, tüm oluşumları onlar meydana getirecektir.
Şimdilik bu kadar...