CHP'nin art arda yapılacak iki kurultayından ilki tamamlandı. Ama anlaşılan, daha önce bu köşede belirttiğimiz gibi, doğrudan bir tasfiyeyle neticelenmese bile ilk kurultay parti içi iktidarın güçlenmesine parti içi muhalefetin marjinalleşmesine yol açtı. Bundan böyle Baykal-Sav ikilisinin partide herhangi bir hâkimiyet kurması olanaksızdır.
***
Bu durum ne anlama geliyor?
Kabul etmek gerekir ki,
tüzük etrafında dönen çatışma
Baykal-Sav ikilisinin bu partiyi ne kadar
yanlış yönettiğinin, partiye ve Türkiye'ye ne derecede
zarar verdiğinin bir işareti. Bugün anti demokratik bulunan, değiştirilmek istenen tüzüğü bizzat bu ekip hazırlamıştı. Şimdi ondan yakınmak aklın alacağı bir şey değil.
Ama önemli bir gösterge bu durum çünkü CHP'nin bir parti olarak ne ölçüde bir
parti içi demokrasiden yoksun olduğunu gösteriyor. Başa gelen, iç iktidarı ele geçirenin diğer kanatları ortadan kaldırmak, parti içinde onlara imkân tanımamak için var gücüyle, hazır olan tüm imkânları kullanarak hareket ettiği bir parti CHP.
Bir "
sol" partide bunlar olmaz deniyor. CHP'nin sol bir parti olduğunu söyleyen, iddia eden kim? CHP, son 20 yılda her türden
anti demokratik parti içi iktidarın uygulandığı, bu anlayışın genel bir parti politikası haline dönüştürüldüğü bir parti. Solla o zaman ilgisi olmadı, bugün ne ilişkisi olacak henüz bilmiyoruz.
Nasıl bilelim?
Kılıçdaroğlu'nun çok sönük kurultay konuşmasını dinleyen solla herhangi bir derecede ilişkili hiç kimse
Atatürk-İnönü-tarihsel CHP atıflarına, halka dönük
romantik-popülist ifadelere bakarak bu partinin bir sol parti olduğunu söyleyemez. Bu durum kendiliğinden olmadığı gibi çok önemli bir gösterge. Kendiliğinden değil çünkü karşı taraf da gene Atatürk-CHP diyerek muhalefet yapıyor. Bir gösterge çünkü partinin henüz kalıplarını kırmadığını ortaya koyuyor.
***
Bundan sonra ne olacak?
İki şey: istedikleri kadar dirensinler, muhalefet artık tasfiye sürecine girmiştir. Baykal salona gelmeyerek meşruiyetini yitirmiştir. Sav otel köşelerinden toplantı yaparak merkezin dışında kalmayı tercih etmiştir. Ama bunlar beni ilgilendirmiyor.
Beni ilgilendiren acaba bundan sonra gücünü büsbütün artırmış
Kılıçdaroğlu'nun
1993 sonrasında partiyi esir almış bu kamburdan kurtulduktan sonra o politikanın mirasçısı olmayı isteyip istemeyeceği.
Belirsizliğini koruyan asıl konu bu.
Reddi mirasta bulunmayan bir CHP 2011 seçimlerindeki oy oranının da altına inecektir. Bu şüphe götürmez bir gerçektir. Kılıçdaroğlu'nun konuşmasındaki tüm o "hamaset" vurgularının kendi tabanından bile destek alamamasından daha önemli bir işaret de düşünülemez. İkincisi,
Ergenekon'la özdeşleşmiş,
yemin, Balbay-Haberal krizleriyle boğulmuş bir partinin bugünkü Türkiye'de geleceği olamaz.
O zaman geriye hayati soru kalıyor: CHP bundan böyle bir sol parti olacak mı?
Evet diyenler var ama ben bu konuda bütünüyle farklı düşünüyorum. Kendi yakın tarihiyle yani son 20 yılıyla hesaplaşamayan bir CHP sollaşamaz. Ayrıca CHP seçmeninin böyle bir beklentisi yok. Üçüncüsü ve en vahimi ise CHP hiçbir zaman sol olmadı. Bundan sonra niye olsun?
Tartışma daha
Kemalistlerle daha az Kemalistler arasındadır. Yani CHP CHP'dir.