Melih Altınok, Taraf'taki yazısında kendi kuşağının solcularının, sol gençlerinin futbola nasıl baktığını yazdı. Benim kuşağın solcuları da futbolu epey küçümserdi. Fakat sonradan ve hızlı bir biçimde futbol denen ve Roma'da gladyatör dövüşlerinden beri devam eden kitlesel gösteri dünyasının kapitalizmle ilişkisini kavradık. Bu defa da futbol kitlesinin milliyetçilikle, kaba kuvvetle, şiddetle, faşizmlerle olan ilişkisini anladık. Dünyanın bütün büyük üniversitelerinde bu geniş futbol endüstrisinin sosyolojisi, psikolojisi ve ekonomisini inceleyen dersler yer alır. Futbol bir iktidar alanıdır. Kapitalizmin bünyesinde her iktidar üreten alan gibi o da sermayeyle içli dışlıdır. Sermaye ahtapottur. Kollarını her yere uzatır. Futbolun da yeraltı dünyasıyla, siyasetle, medyayla akla hayale gelmeyecek ilişki ağı vardır. Müteahhitlik dünyasını ise hiç kurcalamamak gerek. (İlhan Tekeli hocam, Türkiye'deki müteahhitlik süreciyle ilişkili bir kitap yazıyordu, ne oldu acaba?)
Türkiye'de de futbol böyle bir niteliğe sahiptir. Belki de daha fazla. Çünkü Türkiye'de iktidar devletle özdeş bir kavramdır. Devlet dışı alanlarda geliştirilen bir iktidar bulmak neredeyse olanaksızdır. Futbol- iktidar- devlet ilişkisi başka neyle kurulacak, ancak sermaye ile sağlanır. Siyasetçilerin en yakın dostları futbol dünyasındandır. Ama ilgimi çeken şey siyasetin karanlık, illegal dünyasına gömülmüş olanların futbol çevresiyle daha bir içli dışlı olmasıdır.
Futbol meselesini halının altına süpürdük, o alanda meydana gelen, herkesin malumu olan karanlık ilişkileri görmezden geldik. Oysa herkes her şeyi biliyordu. Birisinin "kral çıplak" demesi gerekiyordu. Ucu nereye kadar uzanır bilemem ama şimdi Fenerbahçe civarında başlayan bu soruşturmanın çok büyümesini ve olabildiği kadar çok problemi ortaya dökmesini dilerim.
Devam eden soruşturmanın benim açımdan ilginç yanı da o: ne oldu, nasıl oldu da, birdenbire, bu arı kovanına bir çomak sokuldu.
Bunu iki nedene bağlayarak açıklıyorum.
Birincisi, bilhassa Ergenekon hadisesinden sonra Türkiye'de yargının özgüveni arttı. Yargı, gayrimeşru gördüğü bir alanın üstüne gitmekten artık çekinmiyor. Sadece şike davası değil, Denizfeneri davasının da hiç beklenmeyen bir dönemeç alması budur. Bu yargı müdahalelerinin olanca özgürlüğüyle devam etmesi halinde Türkiye'nin çok önemli, çok ciddi, kangren olmuş diğer davalarının da yeni bir devreye gireceğini varsaymak gerekir.
Bu biraz da zamanın ruhu denecek bir gelişmedir. Özgürlükle iç içe geçtiği oranda yargı refleksi büyüyerek, genişleyerek devam edecektir.
Eğer bu açıklık devam ederse Türkiye daha birçok kere "kral çıplak" diyebilecektir. Sistemin ve rejimin dönüşümü ancak bundan sonra mümkün olacaktır. Rejim değişimi, dönüşümü asıl bu bağlamda gerçekleşecektir. Köhnemiş, kağşamış, iyice yozlaşmış bir devlet mekanizmasını radikal bir biçimde yenilemenin başka da demokratik bir yolu yoktur. Bu, Susurluk sonrası toplum yaratmanın en önemli evresidir. O hadisenin, gene o dönemde gösterilen büyük toplumsal iradeye rağmen hâlâ üstünün kapalı kalması toplumun en ciddi travmalarındandır.
İkinci bir gerekçe olarak şu yaptığım saptamadan türeyen bir noktaya işaret edeyim. Bu davaların noktasal bir gayrimeşru ilişkinin tespitiyle mi açıldığını yoksa şu anda devam eden diğer büyük davalarla irtibatlı olarak mı açıldığını bilmiyoruz. Umarız diğer davaların "ihtilatları" yargıyı bu noktaya getirmiştir. Eğer öyleyse bu Türkiye'nin en önemli kazançlarından biridir. Mafya- futbol, siyaset- futbol ilişkisi böylece çok farklı bir düzeyde kuşatılır. Devletin içinde, devleti teslim almış bir anlayışa bir balta da buradan vurulur. Bugüne kadar kimlerin hangi futbol adamlarıyla ilişkisinin olduğunu duymayan varsa beri gelsin.
Son bir konuya değineyim. Türkiye dönüşüyor. Yeni bir orta sınıf üretiyor. Yeni bir sosyolojisi var Türkiye'nin. Bu yeni Türkiye'nin güç merkezi artık Anadolu. El değiştiren siyaset, el değiştiren sermaye demektir. Anadolu yıllarca "Üç Büyükler"le yaşadı. Şimdi kendisi büyümek istiyor. Yıllardır zaman zaman tekrarlanan Anadolu kenti futbol başarıları şimdi gayrimeşru ilişkilere boğulmuş bu yapının tasfiyesiyle kalıcılık kazanmak istiyor.
Bazı toplar yuvarlak değil köşelidir.