Bu satırları yazdığım sırada sandıkların yarıdan biraz daha fazlası açılmış ve eldeki rakamlara göre AK Parti oyların % 50'den fazlasını kazanmış görünüyor. CHP henüz % 20'ler mertebesinde. MHP'nin barajı geçtiği anlaşılıyor. Bu sonuçlar üstünde uzun uzun konuşulmayacak gibi değil. Buna karşılık önümüzdeki dönemin en büyük tartışmasının parlamentodaki sandalye dağılımına dönük olacağını varsaymak mümkün.
Eldeki verilerin erken değerlendirmesine çok önemli saydığım bir saptamayla başlayayım. Bu köşede olsun bu konularda yazdığım diğer yazılarda ve kitaplarda olsun sürekli olarak bir şeyi dile getirdim bugüne kadar: siyaset sosyolojinin, o da ekonominin bir uzantısıdır. Elbette siyaset ideolojik bir şeydir. Ama ideoloji gökyüzünde boşlukta gezen bir hayal değildir. Şu belirttiğim unsurların oluşturduğu kompozisyon içinde biçimlenir ve ideolojiyi, layıkıyla söylersem, altyapı koşulları belirler.
Böyle görünce AK Parti'nin üçüncü iktidar dönemine giren bir parti olarak bunca yüklü oy alması bütünüyle Türkiye'deki sosyo-ekonomik dönüşümün bir sonucudur. Ortaya çıkmış yeni orta sınıflar, Anadolu'da 1950 sonrasında birikmiş sermaye, küreselleşmenin getirdiği diğer etkiler yeni bir toplumsal ve siyasal arayışı hazırlamış, o da AK Parti'de somutlaşmıştır
Belki 2002 seçimleri için daha spesifik koşulları, 2007 seçimleri için siyasete müdahale gibi faktörleri belirleyici kabul etmek mümkündü. Bu seçimlere AK Parti 2007 sonrasındaki hamleleriyle girdi, onların oylanmasını istedi ve bu sonucu elde etti. Sınıfsal-toplumsal bir dönüşüm içinde bulunan, kırsal alandan metropolitan alana bitmeyen göçünü sürdüren kitleler modernleşme ihtiyacı içindeydi. Bunu iktidar partisinin karşılayacağını gördü, gelecekte de bu beklentilere onun cevap vereceğini varsaydı ve oyunu ondan yana kullandı.
Karşımızda duran sonuç aynı zamanda referandumla birlikte başlayan siyasal dönüşüme karşı verilmiş bir cevaptır. O referandumu % 58'le onaylayan halk Ergenekon davalarından darbeci generallerin yargılanmasına kadar uzanan zinciri bu defa oyladı. Ortada böylece hem sosyo-ekonomik (ki, tekrar edeyim, ben asıl onu önemsiyorum) hem de siyasal bir sonuç var.
Öte tarafta ise CHP ve onun birkaç akademisyen tarafından "teorize" edilen "endişeli modernlik" düşüncesi ve siyaseti yer alıyor. Şöyle düşünelim: 2007 seçimleri öncesinde laiklik-şeriat-Kemalizm çizgisi ne ifade ediyorduysa bu seçim öncesinde de endişeli modernlik aynı anlama geliyordu. Hâlâ anlamayanların kulağına küpe olmayacağı bellidir ama biz gene bu kabil iddiaların ve (öyle denebilirse) önermelerin Türkiye'nin siyasal platformunda, halkın bilincinde kesinlikle yer ve karşılık bulmadığını belirtelim.
Öte yandan, bir yandan Kürt siyasetinin temsilcilerine, öte taraftan Ergenekon davası sanıklarına yer veren CHP'yi, önerdiği toplumsal sınıflara ve kesimlere dönük politikalar bakımından da halkın inandırıcı bulmadığı anlaşılmış oluyor. Sosyal demokrasi lafını, ilaç için olsun, şu kampanya döneminde ağzına almayan, onun yerine Demirel ve Haberal tartışmalarına giren CHP varsın kendi sorunlarıyla uğraşsın. Bir taraf (AK Parti) modernleşmeyle uğraşırken CHP o modernleşmeden endişe duymaya devam etsin.
Üçüncü parti MHP bu seçimin en spekülatif partisidir. Belki beklenen miktarda oy almıştır, belki almamıştır. Ama MHP'nin şimdilik Türk siyasetinde bir kutuplaşma unsuru olarak boy göstermeye devam ettiği kesindir. Kutuplaşmanın Kürt siyasetinden doğduğu açık. Ve ne yazık ki, MHP, önümüzdeki dönemde de negatif siyasetin partisi olmayı sürdürecek. Buna mukabil bu partinin bu düzeyde oy almasını sağlayan sosyolojinin dikkatle tahlili gerekir ve bunun modernleşme dışı kalmış, ona direnen kitlelerle ne kadar örtüştüğü mutlaka sorgulanmalıdır.
Nihayet Kürt siyaseti... 2011 seçiminin bu en önemli unsuru bir kere daha parlamentodadır. Şimdi soru, bu güce erişmiş ve hatta Doğu ve Güneydoğu'da sanılandan fazla oy almış AK Parti'yi, dolayısıyla o yönde teşekkül etmiş siyasal iradeyi bu kesimin nasıl değerlendireceğidir. Daha önce AK Parti'nin bu dönem CHP'yi değil BDP'yi dikkate alarak siyaset yapması gerektiğini yazmıştım. Bunda ısrar ederken şimdi bunun tersinin de aynı ölçüde geçerli olduğunu belirteyim. Ancak o surette yeni ve demokratik bir anayasa gerçekleşebilecektir.
Daha çok yazacağız...