Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

28 Şubat'a derkenar

Yarattığı zulüm itibariyle hiçbir darbe 12 Eylül'le mukayese edilmeyebilir. Fakat oluşturduğu sistematik açısından bakılırsa 28 Şubat diğer tüm askeri müdahalelerden farklıdır. Son derecede kendisine özgüdür.
Askeri darbelerin doğrudan bir Faşizm girişimi olduğunu kabul etmek şart. Biz, Faşizmi sadece siyasal şiddet olarak görüyoruz. Öyle bir boyutu var elbette Faşizmin. Tabii ki, Faşizm kendisinden olmayanların şiddet aracılığıyla ortadan kaldırılmasını içerir, kapsar. Ne var ki, Faşizm bundan daha fazla bir şeydir. Bütün total ideolojiler gibi o da kendisine bir kitle ruhu yaratmanın peşindedir. En önemli özelliği budur Faşizmin.
28 Şubat'ın farklılığı veya özgüllüğü ancak Faşizme böyle bakılırsa anlaşılır. 28 Şubat, doğrudan bir müdahalenin imkânsızlığının anlaşıldığı ama askerin siyasetin içinde olma ihtirasının kabardığı bir dönemde "icat" edildi. Özünü meydana getiren unsur, bir "çevirme" hareketi yapmaktı. Toplumdaki karar odakları, kanaat önderleri, kurumlar bu çevirmeye dahil edildi. Şimdi geriye bakıldığında, askerin o tarihlerde salonlara toplayıp "bilgi verdiği" yargı mensuplarının, üniversite çevrelerinin anlamı daha belirgin hale geliyor. Batıda, sivil toplumun omurgası kabul edilen bu unsurlar Türkiye'de tarihsel olarak askerle ittifak halindedir. Tarihsel Blok dediğimiz olgu, askerin aydınlar (üniversite çevreleri) ve bürokrasiyle kurduğu koalisyondur. 28 Şubat, bunun yeniden hatırlanması, hatırlatılmasıydı.
Siyaseti siviller 28 Şubat'ta bu yoldan öldürüyordu. O kadar ki, 12 Mart ve 12 Eylül sonrasında askerle beraberliği kopmuş olan bazı aydın çevreleri (mesela Cumhuriyet gazetesi, mesela İlhan Selçuk, mesela Doğu Perinçek kanatları, mesela Yalçın Küçük, mesela eski 9 Martçılar) orduyla barışıyordu. Ardından da onu bugüne kadar savundular. Bu, gerçekten bir dönüm noktasıdır. Ordu kendisine bir "geniş cephe" yaratmayı bildi.
Ama geniş cephe bu kadarla kısıtlı kalmadı. Başta belirttiğim Faşizmin özüne, ruhuna uygun bir biçimde 28 Şubat, kitleleri meydanlara dökmeyi, kitleleri sürekli olarak "teyakkuz"da tutmayı becerdi. Bunu bir yöntem olarak keşfetti, bu yoldan gidilirse iktidarların sürekli bir taciz ateşi altında kalacağını varsaydı ve bu nedenle başta Cumhuriyet Mitingleri olmak üzere çeşitli girişimlerde bulundu. O da yetmedi, o mitinglerin hazırlığı için çeşitli "sivil" (görüntülü) çevrelerle sürekli işbirliği içinde oldu. Onları besledi, destekledi.
Anlaşılıyor ki, bu durum bile ordu içindeki radikallere yetmemiş. Radikaller, tıpkı 9 Mart 1971'de olduğu gibi, keskin bir darbeyle işe el koymayı düşünmüşler. Ordunun gene 9 Mart veya 12 Mart 1971'de olduğu gibi, diğer kanadı, onları engellemiş. Bu hesaplaşma hâlâ devam ediyor. Zaman her şeyi aydınlatacaktır. Ama niyetin ne olduğu ve iki tarafın da geniş kitleleri ayağa kaldırmayı yeni bir yöntem olarak benimsediği aşikâr. Gerçekten etkili bu yöntemin, "28 Şubat 1000 yıl sürecek" sözünü doğruladığını belirtmek gerekir. Nitekim bana göre, 28 Şubat, şu veya bu şekilde ama her defasında kendisini dışa vuran bir bürokrasi refleksiyle bugün devam ediyor. Daha devam edecek.
28 Şubat budur. 1997'nin ürettiği Faşizm bu kitleselleşme içinde aranmalıdır. Bu konuda başarılı olunmadığı söylenemez. O tarihte askerlerle iç içe geçmiş şu kadar gazeteci, basın mensubu, akademisyen bugün bile "sivil" bir hareketin içindeymişler gibi görülüyor, zaman zaman, öyle değerlendiriliyor. Halbuki kazın ayağı bambaşkadır, ortada çok belirgin bir örtülü tertip mevcuttur.
Sadece katılanlar değil katılmayanlar da düşünmeli...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA