Bu kötü ve tatsız bir tenis oyunudur ve Türkiye ile Ortadoğu ülkeleri arasında cereyan eder.
Sözünü ettiğim şey bir tür Kemalizmin bizden kaynaklanarak OD'yu dalga dalga sarmasıdır. Kemalizm, ordu denetimi altında, yukarıdan bir toplumsal dönüşüm modelinin, otokratik bir anlayışla uygulanmasıdır.
Olaylar geliştikçe anlaşılıyor ki, Mısır'da başlayan halk ayaklanması, başsız ve ideolojisiz bir hareket olarak şimdi ordu kontrolü altına alınmaktadır ve ordunun toplum üstündeki denetimi ve hakimiyeti git gide genişleyecektir.
Mısır, Türkiye'nin çok uzun bir süre sonunda aştığı ordu kontrolünde demokratikleşme modelini daha uzun bir süre deneyecektir.
İşte Türkiye'nin OD'ya bulaştırdığı model budur. Fakat bu kadar değildir. Daha fazlası vardır.
Nasıl Osmanlı son dönemi modernleşmesi ordu etkinliğiyle başlamışsa ve ondan müdevver bir modelin son kertesi olarak Kemalizm orduyla bürokrasinin sıkı denetimi altında bir modernleşmeyi sürdürmüşse OD ülkeleri de bu modeli düpedüz bize bakarak öğrenmiş ve uygulamıştır.
Irak'ta devrilen Baas rejimi baştan sona Kemalist bir modeldi. İşin daha da vahim yanını ise yukarıda değindiğim tenis maçı meydana getirir. Yani, Türkiye'de 1970'lerde 9 Mart darbesiyle iktidarı ele geçirmeye çalışanlar bu defa kendilerine model olarak Baas rejimini seçmişlerdi. Devrim Konseyi manasında bir kurum oluşturulacak, demokrasiye rahmet okunacak ve o yoldan bir toplumsal dönüşüm ve kalkınma sağlanacaktı.
Bizdeki darbeciler iyi ki başaramadı ama Irak bu rejimi çok büyük acılar pahasına uzun yıllar uyguladı. Biz de 1960, 71 ve 80 darbeleriyle kendimizi demokratikleştik sanırken askerin gitgide artan kontrolü ve hâkimiyeti altına girdik. Sonunda o ülkeye ve bölgeye demokrasi getirdiğini iddia eden ABD de bizdeki ve OD'daki bu rejimlerle pek güzel anlaştı.
Nasıl anlaşmasın, Türkiye'de de 9 Martçıları solcular zannederek 12 Mart muhtırasını ABD canı gönülden destekledi ve o kabinelere her istediğini yaptırdı.
Kısacası, OD demokratizasyonu daima asker merkezli uygulamaları öngördü.
Ordunun demokratikleşme içindeki rolü bakımından OD, Türkiye başta olmak üzere, bir de, çok farklı koşullarına rağmen, Güney Amerika bir laboratuvar işlevi üstlendi. Buradan gelmek istediğim yer şurası.
OD'da, ister kalkınma, ister demokratikleşme diyelim, Türkiye'den kaynaklanır bir biçimde (1979 sonrası İran hariç diyeceğim ama onun da çok özgül koşulları var) ordu eksenli modeller aracılığıyla sağlanmıştır. Doğrudur, köylü toplumlarının kabuk değiştirmesinde ordu kullanılan bir modeldir ama, 20. yüzyılın sonunda 21. yüzyılın başında hâlâ aynı yöntemden medet umulması kolay kolay hazmedilebilecek bir şey değildir. Şimdi Mısır'da yaşanacak değişimin yönü, yörüngesi ve yöntemi anlaşılmıştır.
Ordu, Mısır'da her şeye doğrudan hâkim bir görüntü vermekten uzaklaşacak, her şeyi perde arkasından kontrol edecektir.
Mısır'da cereyan edenler olaylar, bilenlere 27 Mayıs darbesi görüntülerini anımsatmıyor mu? Halk kendisini koruyan tankların önüne yatıyor, Tahrir Meydanı'ndan ayrılmasın diye. Ordu, halkın destekçisi rolünü oynuyor. Bizde de "ordu-gençlik el ele" diye bağırılıyordu 27 Mayıs sırasında. Muhtemelen bundan sonra da 27 Mayıs kabinelerine benzer bir kabine teşkil eder, 1961 Anayasası'na benzer bir anayasa yaparlar. Kavalalı'dan Kemalizme gelen uzun çizgide Mısır Türkiye'nin aldıklarına benzer bir dönemeç daha alır.
İyi midir kötü müdür, doğru mudur yanlış mıdır diyenlere verilecek cevap bellidir. Tabii ki yanlış, tabii ki eksik, tabii ki yetersiz bir modeldir.
Ama ortaya bir kaos çıkarsa İslamcılar boşluğu doldurur korkusu ABD'ye tek seçenek olarak görünüyor ve "ne yazık ki..." diyeceğimiz bu modeli uygula(t)ma dürtüsü veriyor ona.
Olayları tarihin perspektifinde görmek bazen insanın canını acıtıyor ama Mısır'ı izlemeyi zevkle sürdüreceğiz.