Bu işler un çuvalı gibidir; vurdukça tozar. Ben de orta eğitime Osmanlıca/ eski yazı ve Divan Edebiyatı dersini seçmeli, Osmanlı Kültürü diye bir dersi zorunlu olarak koyalım dedim, yağan e-posta yağmuru altında şimdi görüşlerimi biraz daha genişletmek, bir adım daha ileri gitmek zorunluluğu çıktı. Şu halde, önerimi bir parça daha derinleştirerek orta eğitim sistemimizin mutlaka bir Sosyal Bilimler Lisesi kurması gerektiğini öne süreyim.
Gene gelen postalara bir yanıt oluşturması hasebiyle de, öncelikle belirteyim ki, bu öneriyi ilk kez yapmıyorum. Daha önce de bu konuda çok söz ettim ve Kültür Tarihi Affetmez başlıklı kitabım bu konuyu enine boyuna irdelemektedir. Dileyenler ona bakabilir.
Böyle bir ihtiyacın inkârı söz konusu bile değil. Türkiye çok katı, dogmatik, ezbere dayalı, bir ilk ve orta eğitim sistemine sahip. İkincisi ve daha vahimi, orta eğitimde, öğrencilere, bilginin "fonksiyonel" bir şey olduğu belletiliyor. İnsanlar bilgiyi bir şey "olmak" için ediniyor. Ne olmak istediklerine de üniversite giriş sınavları karar veriyor. Düşünce dünyamızın çekirdeğini oluşturan pozitivizm ve Alman materyalizmi somut, temel bilimlerin dışındaki alanların tamamını karalıyor, yok sayıyor, ikinci sınıf disiplinler olarak görüyor. Parlak öğrenciler mühendis veya doktor olmak, en fazlasından bu dallarda "bilimci" olmak istiyor. Sosyal bilimler öğrencisi, küçük bir grup dışında, oraya hasbelkader gelenlerden oluşuyor.
Bu öğrenciler üniversiteye ikili bir sistemden geçip ulaşıyor. Bütün yaptıkları "hazırlık kursları"nda "tip soruları" çözerek, kategorik bilgiyi pratik hale getirmek. Ardından bunların bazıları haddinden fazla "ayrışmış" bir üniversite yapısı içinde sosyal bilimler okumak üzere ilgili bölümlere gidiyor. Nasıl okuyacaklar? Ne felsefe görmüşler, ne edebiyat biliyorlar, ne doğru dürüst bir tarihle karşılaşmışlar. Okuma ve yazma bilmiyorlar. Kültür denen olguyla ilişkileri yok. Bu onların suçu değil. Birçoğu büyük bir iyi niyetle elinden geleni yapmaya çalışıyor ama yetmiyor. Bir ikisi dışında üniversitelerimiz Amerika'da olduğu gibi ilk yılında öğrenciye kendisini tanıyacağı, farklı disiplinlerin mantığını öğreneceği, ne çalışmak istediğini ona göre kararlaştıracağı kültürel dersler de vermiyor. O zaman birbirini anlamayan, birbirine ulaşamayan bir hoca-öğrenci ilişkisi içinde, çocuklar, bir an önce okulu bitirip, "meslek" sahibi olmak gayretine giriyor.
Bu tablo olacak iş midir? Değiştirilmesi şarttır. Nasıl bu ülkede çeşitli mesleklere dönük liseler varsa, onlardan birisi de Sosyal Bilimler Lisesi olmak zorundadır. Siz sanıyor musunuz ki, öyle bir lise açılırsa öğrenci bulamayacaktır? Bunun tümüyle bir safsata olduğunu, temas ettiğim binlerce öğrenciden ve velilerinden biliyorum. Kaldı ki, bu kadar "uzmanlaşmaya" veya "bölümleşmeye" dayalı bir üniversite sisteminin öncesinde, sağlık lisesi, imam-hatip lisesi, adalet meslek lisesi, güzel sanatlar lisesi varken, hayatında hiç psikoloji veya sosyoloji dersi almamış birisinin üniversitede ilgili bölümlere gitmesine ne diyeceğiz?
İşte o tür liselerde yepyeni bir müfredat uygulanabilir. Hayatta herkesin matematik bilmesi, bir seviyeye kadar, bence, gereklidir ama herkes matematik okumak zorunda değildir. Yaşantısını kitaplar ve soyut bilgi içinde geçirmek isteyen dünya kadar insan da var. O çocuklara böyle bir lisede eğitim vermeyi düşünmeyen bir ülke ve eğitim sistemi kabul edilebilir mi?
Bu liselerin neden açılmadığını ben size söyleyeyim: andığım liselerin tamamı "meslek" lisesidir. Dediğim gibi Türkiye bilgiyle meslek arasında koparamadığı ve kendisini esir eden bir bağ kurmuş geliyor. Sosyal bilimler lisesinden mezun olacak öğrencilerin ne "olacağını" bilmediği için bu liseleri istemiyor. Diğer sebep de öyle bir lisede soran, sorgulayan, eldeki "bilgi" ile yetinmeyen öğrencilerin yetişeceğini bilmesi ve onlardan korkmasıdır.
Ben taşımı atıyorum, gerisi Milli Eğitim Bakanı'na aittir...