Temsilciler Meclisi Komisyonu'ndan gelen karar Türkiye'yi derinden yaralamışa benziyor. Buna karşılık Ermenistan'ın bu karara ne kadar sevindiğini bilmek imkânsız. Kuşkusuz bir mutluluk yaratmıştır ama bizim basında çok kişinin yazdığı gibi kararın Kongre'de oylanması güç, oylanırsa gene Ermenistan'ın istediği yönde bir sonucun oluşması da güç. Kısacası son gülenin Türkiye olacağı, iyi kötü görünüyor. Niye? Çünkü Türkiye daha güçlü ve büyük bir ülke. Türkiye'nin 'gücü'nün nereden kaynaklandığı, ne ifade ettiği bu bakımdan önemli. Biraz üstünde duralım.
Eğer iki kuvvet karşılaştığında birisi diğeriyle ölçülemeyecek kadar küçük ama buna rağmen güçlü olanı etkileyecek kadar bir enerji üretiyorsa durup düşünmek gerektiği temel bir mühendislik problemidir. Sadece iki ülke olarak bakılırsa Türkiye ile Ermenistan büyüklük göstergeleri açısından pek öyle mukayese edilemez. Ne nüfus, ne ekonomik değerler, ne uluslararası politika ilişkileri bakımından bu iki ülke kıyaslanabilir ölçektedir. Ama buna karşılık 1 milyon nüfuslu Ermenistan ve şu kadar diaspora uluslararası zeminlerde Türkiye'yi zorlamaktadır. O zaman durup bunun neden böyle olduğunu düşünmek gerekir.
Buradaki temel sorun ortaya koyulan iddianın önemidir. Türkiye 1915'te bir soykırım gerçekleştirmiş midir, yoksa o feci olaylar başka türlü mü tanımlanmalıdır? Bu derecede önemli bir soru karşısında nasıl bir tavır takınmak gerekiyor?
Türkiye'nin tuttuğu yol yukarıda değindiğim bazı büyüklükleri öne sürüp, ABD ile olan ekonomik ilişkilerinden dem vurup bir sonuç almayı öngörüyor. Karşı tarafın elinde de belki diaspora söz konusu olduğunda benzeri imkânlar vardır. Ama böyle bir sorunun bu şekilde tartışılması yeterli midir?
Cevabı hayır diye vermek bile abestir. Türkiye'nin büyük bir ülke olması ve savunabildiği bir tarihinin bulunması, 1915 olaylarını başka bir açıdan bakarak ele almasını engellememelidir. Ortada çok önemli bir sorun vardır ve dünyanın içinde bulunduğu dönem daha önce yapıldığı gibi bu sorunun görmezden gelinmesini, yok sayılmasını ya da hâlâ yaptığımız gibi matematik gücümüzü kullanarak karar ve sonuç üretmemizi kabul etmiyor. Bu Türkiye'nin hemen soykırımı kabul etmesi anlamına gelmez. Ama bugüne kadar yapılanların tekrarını da bu durum meşrulaştırmaz.
O zaman Türkiye'nin çok daha gerçekçi, yapıcı ve etkin bir siyaset çizgisi izlemesi şart. Kürşat Bumin'in cumartesi günü Yeni Şafak'taki mükemmel yazısı sorunu veciz biçimde özetliyordu. Türkiye ile Ermenistan çatışan iki hafızadan hareket ediyor. Bir taraf saplantılı/obsesif, diğer taraf unutmacı/amnezik.
Ama şunu söylemek bile mümkün: Türkiye hele son dönemde yaşananlardan sonra kendi pozisyonundan nispeten kımıldamıştır. Diaspora bu bakımdan belki de daha katı bir yerdedir. Bu demektir ki, Türkiye'nin daha yapıcı bir politikayla hareket etmesi kendi dilediği sonucu alması bakımından daha önemlidir. Yoksa matematik büyüklükler üstünden elde edilecek bir sonuç hiç değilse etik ve vicdani yeni tartışmaları doğuracaktır.
Komisyonun aldığı karar ilişkilere kesin bir darbe indirmiştir. İki taraf arasında bundan sonraki gerilim daha da artacaktır. Bu karar sadece Ermenistan-Türkiye ilişkisini daha da zedelemekle kalmaz. Türkiye'nin Ortadoğu politikasını, genel olarak sürdürdüğü dış politikayı da etkiler. Oysa bugünkü Dışişleri yönetiminin bu konuda çok daha anlayışlı, kabulcü, olumlu bir siyasete yatkın olduğunu biliyoruz. Önemli olan şimdi o anlayışın düğümleri çözecek bir etkin tutum içine girmesidir.
Büyük olmak, sorunu çözen taraf olmayı da gerektiriyor.