MHP'nin ansızın girdiği şiddet yaklaşımı basında yeterince karşılık buldu. Kolektif hafızada bu partinin 1980 öncesinde yaptıkları, yeraltı örgütlenmesinin devletle kurduğu ilişki şimdi uzun bir aradan sonra yeniden gündeme gelen şiddet konusunda insanlara çok farklı şeyler düşündürmüş olmalı. Uzun bir ara dedim. Çünkü Genel Başkan olduktan sonra Devlet Bahçeli'nin partiyi daha sonra çek-senet mafyası haline gelmiş bir dönemin ülkücülerinden kurtarmak için iyi kötü bir gayret gösterdiği biliniyor. Bu nedenle derin devletin savunucusu, siyaset yapmaktan sadece darbe yapmayı anlayan bazı kişi ve kesimlerin bu maksatla parti yönetimini ele geçirmek için o gün de bu gün de devrede olduğu bir başka gerçek.
Peki şimdi birdenbire ne oldu da Bahçeli bu şiddet yaklaşımını benimsedi?
Galiba iki nedenden söz edilebilir.
Birincisi Türk siyasetinin yapısı bakımından çok önemli bir noktayı işaret ediyor: solun eksikliği. Ya da şöyle söyleyelim, Türk siyasetinde bugünkü iktidar modelinin karşısında onu olabildiği kadar farklı bir yaklaşımla ele alarak eleştirecek, seçenek sunacak, bambaşka bir model içinde yeni bir program önerecek herhangi bir siyasal ideoloji ve örgütün bulunmaması.
Bunu en geniş anlamda sol diye nitelendirmek gerekir. Bu tanım daha baştan CHP'nin sol bir parti olmadığını ve yukarıda belirttiğim özellikleri taşımadığını ortaya koyuyor.
Böyle bir eksiklik içinde, iktidarla birçok konuda aynı düşünen, belki o konularda ondan bile daha radikal düşünen MHP tam anlamıyla bir siyasetsizliğe mahkûm oluyor. Şu kadar yılda MHP'nin yeri geldiğinde türban, imam hatip sorunu, şimdi katsayı uygulaması dışında bir tek konuda programatik herhangi bir yaklaşım ortaya koyduğunu gördünüz mü?
MHP, AK Parti tarafından emilemeyen, şu veya bu nedenle kapsanamayan lümpen kesimlerin ortaya koyduğu tepki oylarının partisidir. Bunun dışında geriye bir tek şey kalıyor: MHP'nin katı, kurucu ideolojiyi bile aşacak ölçüde keskin bir milliyetçilikle kendisini özdeşleştirmesi. Çoğulcu bir demokrasiye kapalılık içinde MHP, şimdi açıkça Kürt hareketine dönük her türden demokratik eğilimi demagojik bir biçimde yadsıyarak halkta bu yöndeki bir tepkiyi tahrik etme çabasındadır.
Buna negatif politika demek gerekir ki, şu sıralar kimin kime öğreteceğini bilenlerin çok iyi bildiği faşizm bütünüyle böylesi bir söylemle iç içedir.
İkincisi, MHP'nin bu model aracılığıyla başka türlü mümkün olmayan siyasal görünürlüğünü bir tepki partisi olarak artırma çabasıdır. Herhangi bir parti sadece tepki-şiddet politikası içine girmişse bu onun apolitik politika içine sürüklendiği anlamına gelir. Apolitik politika, siyasetin sorun-çözüm ilişkisinden çıkması, işlevini yitirmesi demektir. O halde geriye politikanın salt bir aksiyona dönüşmesi kalır.
Siyasetteki aşırı aksiyoner partiler ideolojik planda da aşırı/fanatik ideoloji partileridir. Çünkü bu defa ideoloji dünyayı açıklamakta kullanılan bir araç değil veya yaklaşımları biçimlendiren bir çerçeve değil, doğrudan üstüne aksiyonun inşa edildiği zemin olur. İdeoloji için siyaset söz konusu olmaktan çıkar, siyaset için ideoloji söz konusu olur.
MHP şimdi tam böyle bir noktadadır. Bu durumun doğurduğu doğal ataleti MHP şimdi yukarıda değindiğim şiddettepki ilişkisini harekete geçirerek aşmaya gayret ediyor. İdeolojisi olan milliyetçiliği en uç noktaya taşıyor.
Panzehiri, ara verilmeyen, işlevsel, kapsamlı, demokratik siyasettir.