Danıştay bir kere daha yürütmeyi durdurdu ve Türkiye'de sınava girecek yüz binlerce öğrenci akıbeti meçhul bir bekleyiş içine girdi. Her ne kadar YÖK Başkanı farklı planları olduğunu söylüyorsa da bu kadar zor ve ağır bir sınavın eşiğindeyken meslek liselerinden mezun olan öğrencilerin kaygısını bu sözler aşmaya yetmiyor. Hukuk ve yargı eğer "milli" eğitimin meselelerini çözmenin tek mercii olursa bu türden sorunlar kaçınılmaz. Her ne kadar durum doğal değilse de.
Tartışmanın bazı detaylarını, bütün önemlerine rağmen atlayıp meslek liseleri konusuna dönelim.
Ana mesele haklarında 13-14 yaşlarındayken karar alınmış çocukların daha sonra kendilerine farklı bir hayat çizmek istemeleri halinde başlarına ne geleceği sorunudur. Bu bizim değerlendirmemizdir.
Oysa çok iyi biliyoruz ki, bugün kopan kıyametin arkasında 28 Şubat ve İmam Hatip Okulları gerçeği var. 28 Şubat'la birlikte bu okulların "tehlikesi" fark edildi ve Türkiye onları ortadan kaldıracak veya belirli alanlara hapsedecek yöntemler bulmaya, kararlar üretmeye başladı. İstenen, bu okullardan mezun olan çocukların üniversiteye devam etmemesidir.
Konu gündeme bu şekilde getirilmediği için üstü vurulmuyor ama biraz kurcalanınca ortaya iki temel iddia çıkarılıyor: Eğitim Birliği (Tevhidi Tedrisat) Yasası ve meslek okullarının anlam ve amacı. İlk konu hakkında söyleyecek fazla bir şey yok. Gelelim diğer soruna: Yani bir meslek lisesi olan İHL'den mezun olan (o arada diğer meslek liselerini bitiren) gençlerin yüksek öğrenimde farklı bir alana devam edip edemeyecekleri meselesine. Buna hakları var mı?
Bence yerden göğe kadar var. Tekrar edelim. Ne olacağına dair kendi dışındaki insanların karar aldığı bu gençler kendi hayatlarını tayin etmek istediğinde, Türkiye'de egemen sınıfların sahip olduğu imkânlara kavuşmanın hâlâ en önemli aracı olan üniversite eğitimini almak istediğinde bunlara "yapamazsın" demek çok mu hukuka uygun bir durum? İkincisi, meslek liselerine giden çocukların neredeyse tamamının yoksul ve dar gelirli ailelerden geldiğini bilmeyen var mı? Parlak, iradeli, hırslı insanlar akılları erdiğinde ve kendilerini daha fazla geliştirmek istediğinde onlara "olmaz" demek hakkını kim nereden alır? İlk eğitim bir yana, bir ülkede yüksek eğitim de bir temel hak değil mi?
Şimdi gelelim işin pedagojik yanına.
Elbette normal liseden gelen öğrencilerle İHL'den ve diğer meslek okullarından gelenler arasında bir fark olabilir. Bu da bir başka gerçektir. Ama Türkiye'nin bana göre yüz karası olan ikili eğitim sisteminden geçmiş, yani meslek lisesinin yanı sıra üniversiteye hazırlık kursunu bitirmiş ve diğerleriyle eşit biçimde girdiği sınavda başarılı olmuş bir öğrenciye hâlâ formasyon veya pedagojik farkı var diyorsak (ki, diyebiliriz, benim hocalık tecrübem de o yöndedir) o takdirde bu problemin çözümü onlara üniversiteyi yasaklamak, onları diğerlerinden daha geride yarışa girmeye zorlamak mıdır yoksa aradaki farkı liseden sonra veya üniversitenin ilk sınıfında giderecek bir ek imkanı onlara tanımak mıdır? Üzümü mü yemek istiyoruz bağcıyı mı dövmek?
Gelelim İHL'ye giden çocukların diğer "özel" nedenlerine. Sağır kadı bile duydu ki, bu çocukların çok büyük bir bölümü mütedeyyin aileler tarafından o okullara sevk ediliyor. Dini eğitim almak buradaki ana dürtüdür. Kız çocuklarının bu okullarda başlarını örtme imkânına sahip bulunması da onlar için tayin edici faktördür. Bu son noktaya dönük itirazları anlarım. Ama o takdirde cumhuriyetin temel pozitivist eğilimleri doğrultusunda öğrenim gören bu kesimin o imkândan mahrumiyeti anlamlı olacak mı sorusunun cevabı bende yoktur. İş gene başladığımız noktaya geliyor. Bu çocuklara o okullardan mezun olduktan sonra ek formasyon verilir, kazandırılır, bu sorun giderilmiş olur.
Devlet toplumun hizmetindedir diye düşünenler bakımından bu söylediklerimde şaşırtıcı bir yön yoktur.