Kürt sorununun ne olduğu konusunda gitgide genişleyen tartışmaya geçenlerde gelen bir açıklama önemli bir katkıdır. Bana göre aslında bir Türk sorunu olan Kürt sorunu dediğimiz şey eğer bu etnisite kökenli anlamından çıkarılırsa bir demokrasi sorunudur.
Tartışmanın ne kadar bir demokrasi tartışması olduğunu MHP-CHP'nin sürdürdüğü siyasaya bakarak anlamak kabil. Ben bu yaklaşımı "yanlış (yolda/ tarzda) politika" diye nitelendiriyorum. Politika toplumsal sorunları çözmek için en önemli ve kuvvetli araçtır. Ama yanlış yolda/tarzda da yapılabilir. O zaman da en önemli engel haline gelebilir. Son kertesi faşizm olan bu siyasal yaklaşım (çünkü faşizm de bir siyasal ideolojidir) esas itibariyle demokrasi bilinci eksikliğinden kaynaklanır.
Bugün MHP ve CHP'nin içine düştüğü derin çıkmaz, açmaz budur. Şunu da eklemeden geçmeyeyim. Demokrasi bilinci biraz zorlayarak söylersem belli bir enternasyonalizmi içinde barındırır. Enternasyonalizm dar anlamda milliyetçiliğin zıddıdır. Demokrasi-öncelikli hareket edemeyenler her defasında belli bir derecede milliyetçi değerlere ve kavramlara başvurur. Bu sadece Türk kökenli yaklaşımlar değil Kürt veya bir başka etnisite kökenli yaklaşımlar için de geçerlidir. Bu modelin son aracı ve dayanağını da belirteyim. Her yerde geçerlidir ama Türkiye'de milliyetçi yaklaşım biraz daha fazla devletle iç içedir. Devleti önceler, yüceltir, onu nirengi noktası olarak ele alır.
Militarizm ve sivillik
Kürt özlü demokrasi sorunumuz bugün bu ikili modelin getirdiği bir düğüm noktasında duruyor. Dibini karıştırırsanız o noktayı son otuz yılda hiç aşmadığını görürsünüz. Bu konuda karşı karşıya gelmiş iki kanat söz konusu oldu daima: Bir yanda demokratik- enternasyonalist bir anlayış var, diğer yanda milliyetçi-devletçi bir model. Sivil toplum ve AKP şimdi ilk kanadı, MHP ve CHP ikinci kanadı temsil ediyor.
PKK: düğüm noktası
Bu ayrışma şimdi bir kere daha PKK'nın ve terörün merkeze oturduğu bir zıtlaşmaya dönüşüyor.
Milliyetçi-devletçi kesim açık bir biçimde tartışmayı güvenlik öncelikli bir kabule oturtuyor. Dolayısıyla da Kürt sorununu öncelikli olarak militarist bir kabulle ele alıyor. Önce PKK devre dışı kalsın, onunla ilgili her türlü kabule son verilsin "diğer" koşullara ondan sonra geçilsin deniyor. Demokratik sorunsallar "diğer koşullar" olarak ikincilleştiriliyor, daha az önemde görülüyor.
Buna karşılık demokrasi öncelikli kesim demokratik hakların başat olmasını öne sürüyor ama kabul edelim ki bu bir ilkesel kabulden ötesine geçmiyor. Diğer tarafın güvenlik öncelikli PKK sonrası model öncesine karşılık demokrasi öncelikli bu kesim güçlü, etkili bir söylem, öneri ve modelle ortaya çıkmıyor.
Sınır şartlarının bu şekilde belirdiği bir tartışmada eğer mevcut ve bir satranç terimiyle söylersek hareketsiz kalma yani "pat" durumu devam ederse milliyetçi-militarist taraf ağır basar ve sorunun halli bir kere daha gecikir. Bu kesindir, kaçınılmazdır, kaderdir.
Sonuç şu: hükümet şu PKK odaklı tartışmanın üstüne çıkmak, onu aşmak zorundadır. Gerekirse PKK-terör olgusuna rağmen demokratik öncelikli modeli geliştirip, hak temelli sivil oluşumu yerleştirmelidir. Eğer bunu yapamazsa 30 yıllık sorunumuz kanamayı sürdürecek, nice 30 yılları devirecektir.
Mümkün mü bu söylediğim, sorusunu çarşamba günü ele alacağım.