Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kurumsal uyum-demokratik uyum

Bir ülkenin kurumları arasında uyumsuzluk olmasını kim niçin istesin? Rutin bir işleyişte anayasa veya diğer ilgili mevzuat kurumlar arasındaki ilişkileri sorun çıkmayacak şekilde ve çıkmasın diye düzenler. Fakat bunu söylerken iki hayati derecede önemli noktayı unutmamak gerekir.
1. Kurumlar arasındaki ilişki eğer bir kurumun kendisini diğeri üstünde konumlandırma çabasına tekabül ediyorsa çatışma kaçınılmazdır.
2. Siyaset uzlaşma temeline oturmuş görünürse de özünde çatışmaya dayalı bir olgudur. Sınıfsal, erksel veya diğer çıkar temelleri siyaset alanının baştan sona çatışmalarla yüklü olduğuna işaret eder.
Bu iki noktayı işaret ettikten sonra şimdi gerçekliğini veya gerçek dışılığını tartıştığımız İrtica Eylem Planı'nın deşifre edilmesini izleyen dönemde hükümetle ordu arasında ortaya çıkan ve sanki aynı anlama geliyormuş gibi birbirinin yerine geçirilerek kullanılan uyum ve uzlaşma durumunu ele alalım.

Sahte bile olsa...
Öyle görünüyor ki, belge çok büyük bir olasılıkla sahte diye nitelendirilecektir. Gidiş ve karineler o yöndedir. Ama acaba bu belgenin sahte çıkması onun ve onu doğuran sürecin yok sayılmasına olanak vermeli midir? Bu soruyu sorarken gerçek dışı bir belge üstüne spekülasyon yapmak, görüş inşa etmek amacında değiliz. Ne var ki, belgenin ortaya çıkmasından sonra gerek ordu, gerekse siyasal kanat olan hükümet tarafından bazı adımlar atılmıştır ve onlara bağlı olarak ortaya çıkan pozisyonlar artık belge ötesi bir yerde durduğumuzu gösteriyor. İşte konuşmamız gereken odur.
O açıdan bakınca bırakın 1960'ları daha iki yıl önce benzeri girişimlere maruz kalmış bir toplumda bu belgeden hareket ederek yeni bir siyasal düzenleme yapılmasını istemek ve demokrasiyi o çizgiye çekmeye çalışmak kaçınılmazdır. Daha açık söyleyelim: son birkaç yıllık tarih bile demokrasiyle ordu-siyaset ilişkisinin yeni bir anlayış etrafında biçimlendirilmesini zorunlu kılıyor. İşte belge sahte de olsa, gerçek de olsa üstünde durulması gereken husus budur. Belgenin sahte olduğu varsayılarak orduyla siyaset arasındaki sınır aşılmamalıdır. O sınır aşılırsa Türkiye'de siyasal alan üstünde kimin egemen olacağı sorusu da demokratik değil anti demokratik bir içerikle cevaplandırılır.

Uyum mu uzlaşma mı?...

Tam bu noktada devreye başta belirttiğimiz uzlaşma ilişkileri giriyor. Soru şu: girmeli mi? Eğer Türkiye demokratik bir ülkeyse ve eğer daha da demokratik bir ülke olmak yolunda ordu-siyaset arasındaki ilişkileri yeniden düzenleyecekse söz konusu uzlaşmalardan fazla bir medet ummak, onlara fazla bel bağlamamak gerekir. Türkiye'nin bugüne kadar demokratikleşme doğrultusunda yaşadığı büyük zaafın altında yatan en önemli neden bu yanlış uzlaşmalardır. Demokratik teori bakımından uzlaşmanın nerede, nasıl ve kiminle yapılacağı son derecede önemlidir. Kurumlar arasındaki ilişkinin belli bir bürokratik koordinasyon ve uyum içinde olmasındaki zorunluluk farklı kurumların demokratik planda eşit görülmesi anlamına gelmez. Tam tersine uyum uzlaşmaya, o da eşitlenmeye dönüşüyorsa demokrasinin niteliği bakımından çok ciddi bir sorun yaşanıyor demektir.
Türkiye'nin en büyük kısıtlaması, en ciddi çıkmazı budur. Her bürokratik uyum demokratik uzlaşmaya ve eşitlenmeye dönüştürülmüştür. Bu da siyasal ve demokratik alanda bulunmaması gerekenlerle oranın asli sahiplerini eşitlemiş, giderek rol yani iktidar çalmalara yol açmıştır. Şimdi uzlaşma ve uyum denilerek bu belgenin kendisi ve uzantıları, gerçekliği ve işaret ettikleri görmezden gelinmemelidir. Tam tersine sivil otorite bu işi sonuna kadar izlemelidir.
Türkiye'nin bir yanlışı daha kaldıracak takati yok.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA