Gece gündüz türban meselesinin tartışılmasında o kadar şaşacak bir şey yok belki ama bunun Türkiye'yi daralttığını söylememek de bir o kadar olanaksız. Özellikle solun bu konudaki yaklaşımı hayal kırıcı oldu ama Attila İlhan'ın meşhur sorusuyla 'hangi sol'?
Sol mu Kemalist mi?
Türkiye'de 1970'lerden itibaren daima iki sol oldu: parlamenter sol ve sosyalist sol . Ayrıca bir de meşru sol-illegal sol vardı. Parlamenter solun tarihi Ortanın Solundan başlayarak Demokratik Soldan
geçerek Sosyal Demokrasiye erişti.
Asıl sorun da o: kendisine bugün sosyal demokrat diyen ve kendisini sol diye takdim eden sol yani CHP bütün bu süreçte yapılabilecek her türlü taktik ve stratejik hatayı yaptı, yapıyor. Bu partiye seçimlerden hemen önce ve sonra kendisine Fransa'da bazı partilerin Gaullist demesi gibi Kemalist demesini ve sosyal demokrat kimliği bırakmasını önerdik fakat kabul ettiremedik.
Oysa gerçek tıpatıp budur.
Sadece Kemalizm ve onun da en arkaik modeli üstünden yapılan bir siyaset bugün CHP'yi ve ideolojisini yönetiyor. Hepsi bundan ibaret ve bu derecede kısır olan bir yaklaşımın türban konusunda da, başka bir konuda da yeni açılımlara imkan vermeyeceği ortada.
CHP basit bir Kemalizme indirdiği siyasetiyle sadece türbana karşı çıkıyor,bununla üst gelir gruplarından, şehirlilerden, orta yaşın üstünden oy alıyor . Hepsi bu ve böyle bir anlayışla iki önemli şeyi gözden kaçırıyor.
Sınıfsal türban
Bir, t ürban bugün sınıfsal bir içeriğe sahiptir .
Doğrudur veya yanlıştır o ayrı mesele fakat türban kırsal alanda veya uzak kentlerde yaşayan, yoksul, herhangi bir yaş grubuna mensup insanın sorunu değil.
Laiklik de öyle. Her ikisi de CHP'ye oy veren kesimlerin (şehirli, zengin, yaşlı) gündemindeki siyasi mesele. O zaman bu yaklaşımıyla CHP sınıfsal tercihini yapmış bulunuyor. Böyle bir tercihten yana olan partiye de nasıl sosyal demokrat deneceğini herhalde ' iyi saatte olsunlar' kararlaştıracak.
Gerçekten de Türkiye'de siyasetin bu şekilde dar bir laikliktürban siyasetine sıkıştırılması her şeyden önce siyasetin siyasetsizleştirilmesidir . Siyaset elbette bu kavramları tartışır ama bu ancak sınıfsal bir temel üstünde olursa anlam taşır. İkinci koşula buradan geçeyim.
Sınıflar ve sol
Türkiye, politik tepkileri itibariyle Latin Amerika ülkelerine çok benzer.
Halkın siyaset tepkisi Latin Amerika'da olduğu gibi sınıfsaldır. Herhangi bir sol parti sınıfsal vurguyu öne aldığında ve tepkisini sınıfsal konular etrafında biçimlendirdiğinde kitleler onu destekler. Sol, Türkiye'de sınıfsal olduğu, sınıf politikası yaptığı müddetçe destek bulmuştur.
1961'den başlayarak gelişen politik tarihimize bakanlar bunu anlayacaktır. TİP'in kuruluşundan, CHP'nin Ortanın Soluna kayışından 2002'ye kadar bu çizgi uzanmıştır. Ama o tarihten itibaren her şey ters yüz edilmiştir ve CHP bütünüyle sınıfsız veya sınıf dışı bir politika izlemeye koyulmuştur.
Bugün sadece türban diyen, ekonomiyi, yoksulluğu, gelir dağılımını, sosyal güvenliği, tarımı, sanayiyi konuşmayan, yok sayan, boş veren bir CHP var ortada . İşte bu rastlantı değildir. Çünkü, Kemalizm apolitik bir ideolojidir . Varlığı, siyaseti ve sınıfları reddetmeye dayanır. CHP de o kökten ve o ideolojiden besleniyor.
Sonuç sadece CHP'nin kaybetmesi değildir. Türkiye'nin yitirmesidir. Bu yaklaşım sadece ve sadece Türkiye'yi daraltmaya yarar. Ne sosyal demokrasidir bunun suçlusu ne de sol. Sonuç sadece o adı kendilerine kisve edinenlerin günahıdır.