Türkiye'de solun yaşadığı krizi CHP'nin kriziyle özdeşleştirmek bir yanılsamadır. Bu, sistemli bir biçimde oluşturulmuş bir çarpıtmadır. CHP'nin sol sayılabilecek bazı özellikleri vardır. Fakat onlar tarihsel şeylerdir. Bugün CHP-sol ilişkisi kurulamaz. Hatta CHP'nin sosyal demokrat olduğunu söylemek çok güçtür ve çok özel yorumları gerektirir. O bakımdan Türkiye'de bir 'CHP ötesi sol' oluşturmak farklı bir girişimdir. Bu yazıda ona ait birkaç noktaya değinmek istiyorum.
Eski sol....
Önce şunu belirtelim. Sol, dünyanın her yerinde bunalımda veya bir çıkmazdadır, şeklindeki tez doğru değil. Sol, dünyanın birçok yerinde farklı yöntemler, farklı yaklaşımlar izleyerek 1980 sonrasındaki bunalımını aşmıştır. Bugün Avrupa'da da Güney Amerika'da da sol birçok ülkede iktidara gelmiştir. Buradaki kritik nokta, sol kavramını 1960-70'lerin anlayışıyla ele almaktan kaynaklanıyor. O dönemde solun küresel egemenliği söz konusuydu., Marksist-Leninist ihtilalci yöntemler kullanarak Stalinist-Maoist düzenler kurmaktı solun amacı. Bu, solun gerektiğinde meşruiyet ve demokrasi dışı yolları kullanması anlamına geliyordu. Gerilla örgütlenmesi bunun sonucuydu.
Yeni sol...
Oysa 1980'lerle birlikte bu yöntemlerin işlevsizliği, geçersizliği anlaşıldı. Bunda şaşacak bir şey yok. Sol demek Lenin'in tabiriyle söyleyecek olursak somut koşulların somut tahlilidir. Bu bakımda 1980 sonrası dünyanın getirdiği yeni açılımları kavrayan bir amaç-araç ilişkisi kurmak solun özüne uygundur. Sorunun düğüm noktası da odur.
1980 sonrasının dünyasında kendisini gösteren ve üstünden çeyrek yüzyıl geçtiği için artık görmezden gelinemeyecek ölçüde toplumların dokusuna nüfuz etmiş üç ana oluşumkavramdan söz etmeliyiz: piyasa, küreselleşme, sivillik. Bu üç kavramın belkemiğini ise iki kavram oluşturuyor: kapitalizm-teknoloji. Bu olgular sadece kendileriyle bağlı ve sınırlı değildir. Tam tersine özellikle teknoloji yeni bir zihniyet dünyası inşa eder. Bugün solun krizi dediğimiz zaman karşılaştığımız en önemli semptomu burada aramak gerekir: yeni bir algılama, tepki ve tercih dünyası. O halde yeni bir solu da bu kavramlarla iç içe örmek, kurmak gerekir.
Burada sol derken ben kendi payıma demokratik, parlamenter, meşruiyetçi bir solu, sosyal demokrasi ve sosyalizmi kastediyorum. Yukarıda belirttiğim unsurlara bakarsak, yeni solun diğer koşullardan daha önemlisi teknolojiyi kavrayan bir sol olması gerekir. Bu, yeni solun öncü, yenilikçi ve değişmeci olmasıdır. Bu, en hayati derecede önemli olan ilkedir.
Somutlaştırma...
Böyle ele alırsak yukarıda belirttiğim piyasa, küreselleşme, sivillik kavramlarının nasıl yeniden tanımlanacağı da ortaya çıkabilir. Daha uzağa gitmeye gerek yok. Fransız Devrimi'nin şanlı çerçevesi olan özgürlük-eşitlik-kardeşlik insan zihninin aşamayacağı bir ufuk hattı çizer. Bir biyolojik varlık olarak doğan insan, biyolojik varlık olarak ölmez. Bir kültürel varlık olarak ölür. Bu kültürel varlığın en önemli hassası sosyal olmasıdır. Bencillikten sıyrılmasıdır. Geleceği tasarlaması ve inşa edebilmesidir. O halde, özgürlük bugün sivilleşmeyle atbaşı giden bir anlayışa; eşitlik piyasa ekonomisinin yıkıcılığına setler çeken bir dağıtım ekonomisi mantığına, eşitlik çok kültürlü, çok kültürcü bir model içinde serpilip gelişen, hukuk (haklar) temeline oturmuş güçlü bir demokrasiye işaret eder.
Modernleşme, Türkiye, sol...
Bu kavramsal bir çerçevedir. Bunu siyaset zeminine oturttuğumuz zaman karşımıza Türkiye ölçeğinde çok somut bir hareket noktası çıkar. Buna göre bir sol siyaset örgütlenirse bunun Türkiye'de iktidar adayı olmayacağını bize ne, kim söyletebilir? Bu basit bir demagoji değildir, olması için bir neden de yok. Bugün hala Türkiye için hayati önem taşıyan şey modernleşmedir. Yukarıda tanımladığım çerçevenin reel bir modernleşme olmadığını iddia etmek ise olanaksızdır.
Bu çerçeveyi kabul eden politik araçlar bugün Türkiye'de mevcuttur. Fakat onların en büyük sorunu kitleselleşmemektir. Sol, eğer gerçek bir solsa marjinal olmayı kabul etmez; etmemelidir de. Eğer öyle bir durum varsa bu solun değil solcuların bir kısıtlamasıdır. İşe oradan başlamamak için bir neden var mı?