Türkiye'nin genç girişimcileri arka arkaya güzel başarı hikayeleri yazıyor.
Dinamizmini girişimcilerinden, küçük ve orta ölçekli şirketlerinden alan Türkiye ekonomisi, işte bu yüzden hiçbir zaman zora girmeyecek bence.
Güzel haberler 7 ay önce gelmeye başladı.
Sidar Şahin'in kurduğu, büyüttüğü, daha sonra Hakan Baş'ın ortak olduğu Peak Games'in 100 milyon dolarlık satışıyla gündem hareketlendi.
Hatırlayın geçen yıl dünyanın ön büyük oyun şirketi ABD'li Zynga, Peak Games'in kart ve okey oyunları geliştiren stüdyosunu satın almıştı.
Zynga'ın Türk oyun şirketlerine olan ilgisinin devam ettiğini de önceki gün anladık.
Genç girişimciler Mehmet Ecevit, Kaan Karamancı ve Alyap Koraltürk tarafından 5.5 yıl önce kurulan Gram Games de 250 milyon dolar karşılığında Zynga'nın bünyesine katıldı.
Dün bir güzel haber de Türkiye'nin en büyük güvenlik şirketlerinden biri olan ve 1995 yılında girişimci Alp Saul ve iki arkadaşı tarafından kurulan güvenlik hizmeti şirketi Pronet'ten geldi. Saul 6 bin güvenlik elemanının çalıştığı şirketini bu alanda dünyanın en büyüğü olan ve Türkiye'de de faaliyette bulunan 6 milyar ciroya sahip İsveçli Securitas'a satarak bu alandan tamamen çıktı.
Ancak asıl işi olan ve aynı anda kurulan hepimizin yakından tanıdığı Pronet'ten çıkmadı ve yönetim kurulu başkanlığı görevine de devam ediyor. İkisinin de ismi aynı olduğu için bir karışıklık oluyor. Saul'un yönetim kurulu başkanlığını sürdürdüğü Pronet, ana faaliyet konusu olan ev ve işyerlerine yönelik elektronik güvenlik ve alarm alanında çalışmalar yapıyor.
Bu şirketin çoğunluk hisseleri daha önce Turkven ve Hollanda Kalkınma Bankası'na satılmış ardından da şirket 2012'de Londra merkezli girişim sermayesi şirketi Cinven tarafından satın alınmıştı.
Alp Saul'un girişimciliği durmuyor tabii.
Su arıtma cihazları alanına Waternet markasıyla girerek, kısa sürede 13 bin aboneye ulaşarak 80 milyon dolarlık temiz içme suyu pazarında hatırı sayılır bir büyüklüğe ulaştığını öğreniyorum.
Türkiye'den daha çok başarılı başka girişim hikayeleri çıkacağına inanıyorum.
Tabii önlerine engel çıkartılmazsa ve girişimcilik ekosisteminin önündeki pürüzler temizlenirse...
Serbest piyasa ekonomisine inanıyorsak, yeni teknolojilere, inovasyona, dijitale kapımızı sonuna kadar açıyorsak, yeni girişimlerin eskinin köhnemiş, kullanıcıya memnuniyetten ziyade eziyet eden sistemlerinin kendi kendini yok edeceğini de bilmemiz gerekiyor.
İşte UBER de dünyada bu ihtiyaçtan doğdu. Halktan öylesine iyi tepki aldı ki tüm dünyada büyük bir hızla büyüdü. Ha bu arada ne mi oldu? Her ülkede genç girişimciler UBER'e alternatif yeni girişimler kurdu, onlar da büyüdü.
Türkiye'de her kesimden büyük şikayet alan taksiler bir türlü halka iyi hizmet vermediği için de UBER piyasaya girdiği andan itibaren halk tarafından benimsendi. Şimdi yerli alternatifleri de çıktı ortaya. Daha önce bu köşede okudunuz. YOLO bir Türk markası.
Türk Ekonomi Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Haydar Çolakoğlu ve arkadaşları tarafından geliştirildi. Kısa sürede büyüdü, 7 binin üzerinde kullanıcıya ulaştı.
Pazara giren Dubai merkezli Careem de gayet güzel çalışmaya başladı. Yani bu iş yasaklamayla ancak girişimcileri tedirgin eder. En güzeli taksi sisteminin kendini yenilemesi ve rekabetin eşit koşullarda yapılması için yöneticiler tarafından ortam oluşturulması.
Haksız mıyım?