Kadını toplumun her alanında geri bırakan önyargılardan kurtarmak, toplumsal cinsiyet eşitliğine kavuşmak ancak toplumun tüm kesimleri birlikte hareket ederse mümkün.
O nedenle de 8 Mart haftası boyunca Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan, eşi Emine Erdoğan'a, bakanlardan, sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerine ve kanaat önderlerine kadar her kesimden gelen güçlü mesajlar kadar artık bundan sonra eylem planları önem kazanacak. Yani artık örnek uygulamalarla bir şeylerin değiştiğini hepimiz görmek istiyoruz.
Geçen ay ismindeki işadamı kelimesini iş insanı olarak değiştirerek farkındalık açısından önemli bir adım atan TÜSİAD bu hafta uzun süredir üzerinde çalıştığı önemli bir projeyi Başkan Erol Bilecik ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu Başkanı Oya Ünlü Kızıl ile birlikte tanıttı ve hepimizi televizyonda milyonları peşinden sürükleyen dizilere kadın hassasiyetiyle bakmamızın önünü açtı.
Müthiş önemli buluyorum. Derneğin isteğiyle, Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyeleri, 'TV Dizilerinde Toplumsal Cinsiyet Temsilleri Araştırması' yapmış ve sonra Oya Ünlü Kızıl'ın önderliğinde çalışan çalıştayda çözüm önerileri ve ilkeler belirlenmiş. Buraya kadar her şey şahane. Çünkü hepimizin rahatsızlık duyduğumuz gözlemleri var ama ne yazık ki dizilerde kadını ikinci sınıf gösteren ya da şiddet uygulayan ya da önyargılarla bezeyen sahneler var olmaya devam ediyor. Yani asıl önemli olan şimdi bu ilkeler uygulanacak mı uygulanmayacak mı? Reklam verenler yani şirket yöneticileri, toplumsal cinsiyet eşitliğine uygun bir dil kullanılmayan dizilere reklam vermekten vaz geçecek mi? Yoksa aldığı rating'i böylesine önem arz eden konudan daha mı üstün tutacak?
Hiç o gözle bir diziyi seyrettiniz mi bilmiyorum ama bakın araştırma sonucuna göre, bugün Türkiye'de en çok izlenen dizilerdeki ebeveyn rollerinin yüzde 79'u kadınların. Erkekleri ne yazık ki babalık rolünde göremiyoruz. Ev içi sorumlulukların yüzde 92'i kadınların. Dizilerde yine kadınların iş hayatında görünürlüğü de çok sınırlı. Yüzde 80 gibi büyük bir oranda kadınlar hep iş dışı mekanlarda bulunuyor ve iş içerikli söz ve eylemlerin yüzde 82'si ise erkek karekterlerin. Ne yazık ki dizilerde kadın zayıf, hüzünlü ve çocuğa mutlaka o bakıyor ve de şiddete uğruyor.
Yani 2018 yılında hepimiz bu ilkeler dizilere nasıl etki yapacak bakacağız ama biz medya temsilcileri bir de dönüp kendimize bakmalıyız tabii. Medyadaki nefret dili sadece kadına karşı da değil kuşkusuz. Ötekileştiren bir dilden hepimiz şikayet ediyoruz ama burada da bir arpa boyu yol alamıyoruz.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesi ile Turkuvaz Medya Grubu olarak iş, bilim ve sanat dünyasından kadınlarla bir araya geldik. Davette İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Konseyi Başkanı Dr. Esra Albayrak, 'Medyada Dönüşüm İnisiyatifi' gibi çok yerinde bir çağrıda bulundu. Kadını metalaştıran, bitmek bilmeyen önyargılarla ötekileştiren dilden ve üsluptan kurtulmanın vakti geldi de geçiyor.
Sanırım artık biz de Sabah Gazetesi olarak, bu gazetede özellikle gazetecilik yapan kadınlar olarak kadın konusunda değişimi başarmak için öncü olmak zorundayız.