Sizi bilmem ama ben lale mevsimi geldiğinde ve İstanbul'un dört bir yanı rengarenk lalelere büründüğünde, hep kaçırdığımız fırsatı düşünürüm. Gözümün önüne Hollanda'daki uçsuz, bucaksız lale tarlaları gelir ve bu ülkenin lale ihracatından kazandığı milyarlarca doları düşünüp hayıflanırım.
100'den fazla lale çeşidinin olduğu Hollanda'nın bu yıl lale ihracatını 2 milyar dolara çıkarmayı hedeflediğini okudum geçtiğimiz günlerde.
Düşünün ki lale çiçeği bu ülkeye ilk kez Osmanlı İmparatorluğu'ndan gitmiş ve çok geçmeden lale hem ülkenin simgesi hem de en büyük ticari kaynağı olmuş.
Türkiye'de ne yazık ki bazı endüstriler gelişemedi. Çiçek de bunlardan biri. Geçen hafta Almanya'da doğup büyüyen ardından çalıştığı şirketlerde esans işini öğrenerek Türkiye'ye dönüp girişimciliğe soyunan Murat Öztürk'ün 2012 yılında Silivri'de kurduğu esans fabrikasını dolaştım. Öğrendim ki hemen hemen tüm endüstrilerin kullandığı kokuların hammaddelerinin neredeyse tamamı ithal ediliyor. Türkiye'de sadece Isparta'nın güllerinden gülyağı ve kokusu üretiliyor ve ihraç ediliyor.
Öztürk'ün 40 milyon dolarlık yatırım yaparak ve son teknolojileri kullanarak, araştırma-geliştirme'ye de özel önem vererek büyüttüğü Seluz Kimya, şu anda bin 500 ila 2 bin arasında koku hammaddesinden esans üretiyor ve Fransız, İngiliz ve Hollandalı parfümerlerin çalıştığı tesiste yazılan koku reçeteleri temizlik ürünleri üreticilerinden, banka gibi kurumsal alanda yer alan yüzlerce değişik müşteriye satılıyor.
Gönül istiyor ki Türkiye'de de kokusu tercih edilen türdeki lavantalar, nergisler ve yaseminler üretilsin ve yan sanayi de bunları toplayıp yağını çıkarsın.
Ancak o kadar kolay olmadığını Öztürk'le konuşunca anlıyoruz.
Esans üretiminde dünyada ilk 10'a girmek isteyen ve şu anda ilk 30'da olduklarını söyleyen Öztürk, mesela lavantanın 800 metrenin üstünde yetiştirilmesi gerektiğini, nemin çok önemli olduğunu anlatıyor ve doğru ve bilinçli üretim için Dinar Belediyesi ile çalışmaya başladıklarını ve yöre kadınlarını lavanta üretmeye teşvik ettiklerini söylüyor.
Kuşkusuz koku konusunda Avrupa'nın en az 150 yıllık bir geçmişi var. Öztürk, "Bizim öncelikle bu çiçeklerin doğru olarak üretilmesine ve sonra da yağını çıkartmak için yan sanayiye ihtiyacımız var" diyor ve hayalinin memleketi Karadeniz'in orman gülünün kokusunu çıkarmak olduğunu söylüyor.
Koku deyip geçmeyelim.
Mesela gül yağının kilosunun 12 bin euro olduğunu biliyor muydunuz? Ya da lavantanın kilosunun 200 euro olduğunu...
Öğreniyorum ki dünyada lavanta yağı Fransa'dan, Zahter İspanya'dan, gül Türkiye, Fas ve Bulgaristan'dan, çam ağacı Sibirya'dan, erkek kokusunda öne çıkan Paçuli Endonezya'dan dünyaya ihraç ediliyor. Murat Öztürk, Dubai, İsviçre ve İran'da ofis açtıklarını, İsviçre'ye özgü ürün geliştirdiklerini söylüyor. "Ayakkabı boyasını kokulandıran ilk firmayız" diyen Öztürk, yıllık cirolarının 30 milyon dolar olduğunu ve yüzde 40'ını da ihraç ettiklerini anlatıyor.
Türkiye'de koku endüstrisinin büyüklüğüne gelince... Hali hazırda 140 milyon dolarlık bir koku pazarı mevcut. Seluz Kimya, 2016'da yüzde 40 oranında ihracatını büyütmüş. 2017'de de çift haneli büyüme bekliyor ve aralarında Fransızların da olduğu bir kaç şirketin satın alma talebini şu anda reddediyor.
Umarım Seluz Kimya gibi esans üreticisi şirketlerin de çiçek üreticilerinin ve de yan sanayicilerinin de sayısı artar ve Türkiye elindeki kıymetleri değere dönüştürmeyi başarır.