Kimse kusura bakmasın ama bu ülkede İstanbul markası için doğru dürüst hiçbir şey yapılmıyor. Açıkça söylemek gerekirse, dün Marka Konferansı'nda Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın gösterdiği kısa İstanbul tanıtım filmi de yeterli değil.
Ayşegül Yürekli Şengör'ün bu yıl 13'üncüsünü düzenlediği Marka Konferansı'na uğradığımda, Bakan Bağış konuşmasına başlıyordu ve İstanbul'u marka olarak nasıl ele aldığını anlatıyordu. Hiç kuşkusuz Bağış, Bakanlar Kurulu içindeki en iyi konuşmacılardan biri. Söz konusu özellikle Avrupa Birliği olduğunda Türkiye'de ya da Avrupa'da tüm tezleri çürütecek güzel konuşmalar yapıyor.
Açıkçası konu İstanbul olunca ben Bağış'tan daha çarpıcı bir konuşma beklerdim. Dün meslektaşım Murat Sabuncu, son James Bond filmi 'Skyfall'da, hepimizde hayal kırıklığı yaratan İstanbul görüntülerine konuyu getirdi. Öyle ya film İstanbul'da çekileceği zaman yer yerinden oynamıştı ve hepimiz de merak ediyorduk. Düşünün son James Bond filmi İstanbul sahneleriyle başlıyordu!
Ancak ne yazık ki gördüğümüz, İstanbul'un sebzelerin, meyvelerin yerlere döküldüğü, toz duman içindeki açık pazar görüntüleri oldu. Aynı James Bond filminde izleyenler hatırlayacak, Bond, İstanbul'un ardından Şanghay'a gittiğinde öyle müthiş şehir görüntüleri yer aldı ki filmde, benim aklıma Çin'in Şanghay tanıtımı için ayrıca para verdiği bile geldi.
Ben bilmiyordum meğer Egemen Bağış, Bond filminin İstanbul çekimleri için izin sürecinde bizzat yer almış ve hatta süreci hızlandırmış. Ancak konuşmasında Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğu gerçeğiyle filmin senaryosuna bakmanın aklından bile geçmediğini vurguladı. İşte benim itirazım da tam bu noktada. Senaryoyu incelemek illa da müdahale anlamına mı geliyor? Keşke Egemen Bağış o sırada senaryoya şöyle bir baksaydı ve hatta nazik bir şekilde İstanbul'un bir iki öne çıkan güzel unsurunun da filmde bir iki saniye görünmesi için lobi yapsaydı. Yani pazar görüntülerine müdahale etmesindi, dediği gibi o da İstanbul ama İstanbul'un bir başka renginin daha görünmesi için uğraşmak ülke için büyük kazanç olmaz mıydı?
Benim görüşüm şöyle: Siyasiler; neticede beğenin beğenmeyin, eleştirmek de en doğal hakkınız ama bir dizi olduğu sürekli vurgulanmasına rağmen Muhteşem Yüzyıl'a bu kadar çok yoğunlaşacaklarına, tüm dünyada gişe rekorları kıran, üstüne üstlük İstanbul'da geçen sahnelerle başlayan bir filme yoğunlaşsalardı, ülkenin doğru tanıtımına çok daha büyük fayda sağlarlardı. Bakın işte bir fırsat daha kaçtı.