AK Parti'nin kurucularından olan ama daha çok Avrupa Konseyi'ndeki çalışmalarıyla bildiğimiz Mevlüt Çavuşoğlu'nu ilk kez hafta sonu memleketi Antalya'da tanıdım.
Ocak sonunda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığı gibi çok önemli bir göreve geldiği için yılın büyük bir bölümünü Türkiye dışında geçiriyormuş.
Sohbet ederken baktım, böylesi önemli bir göreve gelmesinin nedense Türkiye'den ziyade yurtdışında çok daha fazla ilgi çektiğinden yakınıyor.
Türkiye, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin tam 61 yıldır üyesi. Ama Çavuşoğlu diyor ki 2004'e kadar hep 2'nci sınıf üye muamelesi gördü.
Düşünün ki 47 ülke üye ama bu konseye başkan hep bildik ülkelerden seçilmiş. Çavuşoğlu'ndan öğreniyorum ki önceki 24 başkan da Fransa, İngiltere, İspanya, Hollanda, Avusturya, İtalya, Danimarka ve İsveç'ten seçilmiş. Böyle bakınca Türkiye'den bir ismin konseye başkan olması gerçekten de büyük bir devrim aslında. Ama başkan seçimi sırasında yaşanan çekişmeleri ve hatta başka partilerden oldukları için Türk üyelerin dahi destek vermemek için yaptıklarını öğrenince çok şaşırıyorum.
Çavuşoğlu tüm badireleri atlatıp başkan olmayı başarınca haliyle dikkat çekmesini istiyor. "İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargıçlarını seçen konsey burası" diyor. Kuşkusuz bu bile Çavuşoğlu'nun pozisyonunun ne kadar önemli olduğunu göstermek için tek başına yeterli olmalı aslında. Ne de olsa İnsan Hakları Mahkemesi'nde 14 bin dosya ile Rusya'dan sonra en çok dosyası olan ülke Türkiye!