Yerel seçimlerde İstanbul'a başkanlık için yarışan adaylardan, henüz İstanbullu'nun hayatında önemli bir yeri olması gereken 'deniz' konusunda ne yapacaklarına ilişkin kapsamlı bir program dinlemedik.
Ama dün DenizTemiz Derneği'nde yönetim kurulu başkanlığı koltuğuna oturan Tezcan Yaramancı ve ekibiyle bir araya gelerek, temiz deniz bilinci konusunda yeni dönemde neler yapacaklarını kapsamlı bir şekilde dinlediğimizi söyleyebilirim.
Kuşkusuz hızla kirlenmekte olan denizlerimiz ve bu yüzden nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalan deniz canlılarıyla ilgili tek başına Deniz Temiz'in mücadelesiyle bir yere varmak mümkün değil. Ama temiz deniz bilinci oluşturmak ve denizlerimizi gündemde tutmak için bazı önemli noktalara olabildiğince çok değinmekte fayda görüyorum.
Arıtma tesisi ve belediyeler
Tezcan Yaramancı, denizlerdeki kirliliğin yüzde 80'inin karadan, yani insan eliyle oluşturulduğunu anlatıyor ve Türkiye'deki 107 organize sanayi bölgesinden ne yazık ki sadece 33'ünde atık arıtma tesisi bulunduğunu söylüyor.
Belediyelerin durumunun da içler acısı olduğunu öğreniyoruz. Düşünün Türkiye'deki 3 bin 225 belediyeden de sadece 322 tanesinde atık arıtma tesisi bulunuyormuş.
Doğrusu merak ediyorum, yerel seçim arefesinde hangi belediye başkan adayı, yüzde 81'inde atık arıtma tesisi olmadığını bildiğimiz turizm tesislerinden hesap sorma sözü veriyor?
Bugüne kadar cesaret edemediler. Herkes bildiğini okudu ve denizlerimizi el birliğiyle kirletmeyi başardılar. Belki de bu konulara giren belediye başkanları, bu işlerin sonunda kendilerine bir oy gelmeyeceğini düşünüyor ve es geçiyor.
Açıkçası DenizTemiz Derneği bile bu işe cesaret edemedi. Birkaç yıl önce dernek, belli bir süre sonunda arıtma tesislerini kurmayan turizm tesislerini tek tek açıklayacaklarını beyan etmişti. Ama sonra unutuldu, gitti.
DenizTemiz Derneği'nin Yapı Kredi Bankası işbirliğiyle sürdürdüğü Sınırsız Mavi eğitimleri nedeniyle takdir ediyorum. Ne de olsa bugüne kadar binlerce öğretmen ve milyonlarca öğrenciye ulaşmayı ve en azından 'temiz deniz' konusunu çocuklarla ve gençlerle konuşmayı başardılar. Ama tabii yetmiyor.
Denize giremeyen, deniz yolculukları yapamayan bir neslin denizi korumak için çok ısrarlı olması beklenemez, değil mi?
Günde 500 kamyon katı atık
İstanbul'da günde denize dökülen atık su miktarının 430 bin metreküp olduğunu öğreniyoruz. Bu atık suyun içinde günde 500 kamyon dolusu da katı atık denize dökülüyormuş.
Peki arıtma tesisleri konusunda yerel yönetimlerden bugüne kadar ciddi bir adım atıldığını gördük mü? Görmedik.
Toplantıya katılan bazı arkadaşlar İstanbul'da yazın her gün denize girdiklerinden söz ettiler. Benim aklım almadı.
Bırakın koli basilini, denizin içindeki ağır metal, kimyevi madde oranının tehlikeli boyutlarda olduğunu defalarca yetkililerden duymuş biri olarak, İstanbul'a ayağımı denize sokabileceğimi hiç sanmıyorum.
Tezcan Yaramancı, geçmiş dönemde Osman Pepe tarafından açıklanan ve Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde çevre işleri çerçevesinde atık konusundaki alt yapılar için 50 milyar euroluk bir yatırım gerekliliğini hatırlattı.
Yatırım için gereken paranın yüzde 20'si AB tarafından, kalan kısım ise devlet, yerel yönetimler ve özel sektör tarafından karşılanacak diye biliniyormuş. Ancak henüz bu konuda ciddi atılan bir adım da konuşulmuyor, anlatılmıyor.
Açıkçası İstanbul için yarışan Kadir Topbaş ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun deniz ulaşımı için atacakları adımlar benim için bir şey ifade etmiyor, şayet temiz deniz için bir adım atmayacaklarsa.