Türkiye'nin siyasi ve ekonomi gündemi bir hayli yoğun. Son zamanlarda biliyorum kimsenin doğal hayatımızı yakından ilgilendiren ve giderek azalan 'su' ya ayıracak vakti yok!
Oysa su gerçekten bittiğinde, hangi gündem maddesi bugünkü önemini koruyabilir ki!
Bayram boyunca önümde sadece bir kitap vardı. Garanti Bankası'nın desteğiyle Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından hazırlanan kitabın ismi, Su: Suyun Yeryüzündeki Serüveni. Çarpıcı fotoğraflarla süslenmiş, etkileyici bir üslupta yazılmış. Şu sıralar başucu kitabı olması şart galiba.
Bayramda yağan yağmurla biraz nefes aldık. Ama haberler pek de iç açıcı olmadı. Deli gibi yağan yağmur mesela İstanbul'a sadece 12 günlük su sağlamış. Yani artık şakası yok! Hepimiz her an suyu daha fazla tasarruf etmek için projeler üretmeli, denize atılan bir deniz yıldızı misali yaptığımız küçük tasarrufların hepsinin işe yaradığını akıldan çıkarmamalıyız. Evlerde yapılan tasarruflar çok önemli ama bütün şirketlerin de su tasarrufu konusunda özendirici projelere yönelmesi artık şart oldu.
Kanada su zengini
Bu sütunlarda zaman zaman su tasarrufu konusunda bazı şirketlerin örnek olabilecek projelerine yer veriyorum. Vermeye de devam edeceğim. WWF'nin kitabını okurken, en çok Leonardo da Vinci'nin ileri sürdüğü iddianın gerçek olmasından korktum galiba. Evrenin doğasını anlayabilmek için küçücük bir çiy tanesini inceleyen Vinci, yaşamın suyla başladığını ve su yüzünden biteceğini ileri sürmüş.
Kitapta öne çıkan suyla ilgili bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istedim. Yılda kişi başına 92 bin metreküpten fazla su düşen Kanada, su zenginliği bakımından ilk sıradaymış. Su yoksulluğunda ise ilk sırada kişi başına 138 metreküp su düşen Ürdün, 124 metreküp su düşen İsrail ve hemen hemen hiç suyu olmayan Kuveyt bulunuyormuş. Ne yazık ki, kişi başına yıllık ortalama 1.430 metreküp su miktarıyla Türkiye'nin de su yoksulu bir ülke yolunda ilerlemekte olduğu kitaptaki en vurucu cümlelerden bir tanesi.
Önümüzdeki 30 yıl içerisinde dünya nüfusunun 2 milyar daha artacağı öngörüsüne yer verilen kitapta, günümüzde 6 bin 600 metreküp olan kişi başına düşen yıllık ortalama su tüketiminin, 30 yıl sonra 4 bin 800 metreküpe düşeceğinin altı çiziliyor. Ama sanırım şimdi vereceğim bilgi çok daha çarpıcı. Çünkü günümüzü ilgilendiriyor. Şu anda dünya 3.3 milyar insan temiz su kaynaklarına ulaşamıyor. 250 milyon kişi suyla ilgili hastalıklara yakalanıyor ve her yıl ne yazık ki yaklaşık 5 milyon kişi de suyla ilgili bir hastalık yüzünden yaşamını yitiriyor!
Topbaş'a görev
Hepimiz konuşuyoruz. Ama henüz bir adım atıldığı yok. Ne yazık ki şebeke suyunun neredeyse yarısı daha kullanıcıya ulaşamadan borulardan sızıntılar ve buharlaşma yoluyla boşa harcanıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın bence Melen Çayı projesinden sonra masasındaki en önemli projesi şebeke suyunun dağıldığı borular olmalı. Suyu göz göre borulardan sızıntı yoluyla kaybedecek lüksümüzün hiç kalmadığı aşikar değil mi?
Son olarak bir de Konya Havzası'na Tüm Türkiye olarak sahip çıkmamız gerektiği kitaptaki bilgilerle de pekiştirilmiş. Türkiye'nin toplam yüzölçümünün yüzde 7'sini oluşturan Konya Kapalı Havzası, Türkiye'nin tahıldan elde ettiği toplam gelirin yüzde 9.2'sini, baklagillerden elde ettiği toplam gelirin yüzde 6.2'sini ve endüstriyel ürünlerden elde ettiği toplam gelirin de yüzde 8.5'ini sağlıyor. Türkiye'nin yüzey suyu kaynakları açısından en fakir, aynı zamanda su talebinin en yoğun olduğu havzalardan biri olan ve ülkenin tahıl ambarı diye nitelendirilen Konya Kapalı Havzası hızla çölleşiyor. Bir birini izleyen yanlışlar nedeniyle bugün içler acısı bir halde bulunan Konya Havzası için WWF neyse ki bir dizi projeyi çoktan hayata geçirmiş. Şimdi bizlere düşen havzada suyun israf edilmesinin sebeplerini bir bir bir ortadan kaldırmak.
Son olarak, WWF Türkiye'yi tam 12 yıl önce kuran grup içinde yer alan ve şu anda da başkanlığını yürüten Akın Öngör'ü ve onun girişimiyle büyük desteklerde bulunan Garanti Bankası'nı kutluyorum.