Geçen hafta pazar günü bir kısmını yayınladığımız amalgam dolgular ile ilgili sayın Suat Arusan Hocam'ın söylediklerinin geri kalanını, virgülüne bile dokunmadan yayınlıyorum: "Amalgam diş dolgularını insanlar için bir tehdit haline getiren sebep nedir? Kimyasal bileşimidir! Amalgamın yüzde 50'sinden fazlası doğada bulabileceğiniz en güçlü toksik (zehirli) ağır metallerden biri olan cıvadan oluşur. Ve cıva, kimyasal yapısı itibariyle 22 derece oda sıcaklığı gibi düşük sıcaklıklarda bile buharlaşma özelliğine sahipken; biz onu 37 derece ağız içi sıcaklığına yerleştiririz. Böylece ağızda 1 mm 2 yüzey alanına sahip bir amalgam varken akciğerlere çektiğiniz 1 m3 havada ortalama 17-36 mikrogram cıvaya maruz kalırsınız. Doku girişkenliği özelliği çok yüksek olan cıva, kolaylıkla akciğerlerden kana geçer. İşte burada cıvanın ikinci tehlikeli özelliği devreye girer ki; ağır metaller kanda serbest formda uzun süre kalamaz. Karaciğer ve böbreğin de bağlayıp atamadığı cıva hızlı biçimde doku ve organlara sızar ve burada hasarlara neden olur.
DEPRESYONA YOL AÇAR
Çalışmalarda; cıvanın en fazla ve birinci derecede beyin dokusuna çöktüğü tespit edilmiştir. Beynin özellikle uyku hormonunun üretildiği epifiz bölgesi ile vücudun tüm hormonal sisteminin komuta kontrol merkezi olan hipofiz alanlarına çöken cıva, hızlı biçimde buradaki faaliyetleri bozar ve kişinin uyku kalitesini düşürür. Böylece sabah yorgunluğu, halsizlik, bitkinlik, unutkanlık, dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu gibi sorunlara yol açar. Ayrıca anksiyete, kaygı-endişe bozukluğu, panik bozukluk, nevrotik sorunlar, uyku bozuklukları, migren, kronik başağrıları, vertigo ve depresyon gibi birçok nöropsikiyatrik probleme de neden olur. Defalarca tüp bebek tedavisi görmek zorunda kalmış insanlarda ileri bir incelemede altta yatan faktörün çoğunlukla kronik cıva zehirlenmesi olduğunu üzülerek görmekteyiz. Beyin ve bağlantılı sinir dokuları dışında cıva en fazla kemik iliğine çökmektedir. Bilindiği gibi kemik iliği tüm kan ve bağışıklık sistemi hücrelerimizin üretildiği fabrikadır. Dolayısıyla cıva maruziyeti altında üretilen bağışıklık sistemi hücreleri, ortaya konabilmiş bir dizi reaksiyon sonucu gereksiz yere aktive olur ve antikor üretmeye başlar. Bunun doğal sonucu ise şanslıysanız alerjik hastalıklar, şanssızsanız otoimmun hastalıklar demektir. Otoimmun hastalıklar grubunda tanımlanmış yaklaşık 100 kadar hastalık bulunmaktadır. Şu anda genelgeçer tıbbi uygulamalar bağışıklık sisteminin bu şekilde davranmasının sebepleri üzerine gitmek ve bu sebepleri düzeltmek şeklinde değil, bağışıklık sistemini ömür boyu baskı altına almak üzerine odaklanmıştır. Ancak olaya geniş bir perspektiften bakıldığında; bu tür sorunların temelinde kemik iliğine özel bir ilgi duymasından dolayı başını ağır metallerin çektiği bir grup toksik maddeye çok düşük dozlarda ama uzun süreler maruz kalmak gibi toksikolojik sebeplerin yattığı görülür.
YA BEYİNE YA KEMİK İLİĞİNE ÇÖKER
Beyin dokusuna çöken bölümünün sinir sistemini bozduğu, kemik iliğine çöken kısmının bağışıklık sistemini sabote ettiği cıvanın bu iki bölge dışında en fazla etkilediği iki organ; karaciğer ve böbrektir. Bu anlamda yine yıllarca sebebi anlaşılamamış karaciğer ve böbrek yetmezliklerinin mutlaka toksikolojik açıdan da ele alınması gerekmektedir. Oda sıcaklığında buharlaşabilme, kanbeyin bariyerini yüksek oranda geçebilme gibi pek çok tehlikeli özelliği bulunan cıva; aynı zamanda plasentayı (göbek kordonu) geçebilen tek ağır metaldir. Cıva, plasentayı geçerek bebeği de etkileyebilmekte ve bebeğin iç organlarında, beyin ve kemik iliğinde birikime neden olabilmektedir.
SÜT BEZLERİNE KADAR ULAŞIR
Yine süt bezlerine de geçebilen cıva, anne sütüyle beslenen bebeklerde maruziyetin devamına neden olmaktadır. Hayatın erken dönemlerinde ağır metallere maruz kalınması ve beyin dokusunda cıva birikimi ile son derece yakın ilişkisi olduğu üzerine pek çok bilimsel çalışmanın bulunduğu otizm ve dikkat eksikliği-hiperaktivite sendromu gibi vakaları bu açıdan da ele almak gerektiği ortadadır. Bir dip not olarak söyleyelim ki; cıvanın insan vücudundaki yarılanma süresi 18 yıldır. Toplam atılım süresi 40 yılı bulmaktadır. Yani gebelik ve emzirme döneminde annenin dişlerindeki amalgam dolgular yüzünden cıvaya maruz kalmış bir bebek hayatı boyunca bir daha asla cıvayla karşılaşmasa bile bu zehiri yaklaşık 40 yaşına kadar vücudunda taşımaya devam eder. Kaldı ki Türkiye, dünyada süt dişlerine amalgam dolgu yapılan nadir ülkelerdendir. Bunun pratik hekimlik hayatımızdaki yansımalarını; MS gibi erişkinlere özgü hastalıklara yakalanan çocukların dişlerini kontrol etttiğimizde ve süt dişlerine yapılan amalgam dolgulardan ne kadar süre sonra hastalığın ilk belirtilerinin başladığını sorguladığımızda da görmekteyiz."
DOLGUYU YAPAN DİŞ HEKİMİ DE OLUMSUZ ETKİLENİYOR
Uzm . Dr. suat arusan : "Olayın bir diğer yönü de bizzat diş hekimlerinin hastalarına amalgam dolgu yaparken maruz kaldıkları cıva ve bunun kendileri üzerindeki toksik etkileridir. Dolgu yapımı sırasında diş hekimi amalgam kapsülünü açtığında; oda havasındaki cıva yoğunluğu 1000 mikrogram/ m3 gibi inanılmaz yüksek seviyelere ulaşır. Bu rakam OSHA (Amerikan Mesleki Güvenlik ve Sağlık İdaresi) limitlerinin 200, ATSDR (Zehirli Bileşenler ve Hastalık Kayıt Ajansı) limitlerinin 50 bin katıdır. 1989'da yapılan bir bilimsel çalışmada sekiz diş hekimi ve 27 kontrol otopsisinden hipofiz bezi örnekleri alınmış ve bu örneklerdeki cıva miktarı ölçülmüştür. Ortalamalar dikkate alındığında, diş hekimlerinin hipofiz cıva miktarlarının kontrol grubuna göre yaklaşık 40 kat yüksek olduğu saptanmıştır. 1987'de yayınlanan bir başka çalışmada ise, 81 kadın diş hekiminde, saçtaki toplam cıva miktarı ile geçmişlerindeki düşük, ölü doğum, üreme bozuklukları arasında kontrol grubuna göre anlamlı derecede farklılık belirlenmiş ve diş hekimlerinde cıvaya maruziyet ile üreme bozuklukları arasındaki ilişki ispatlanmıştır. Amalgam dolgu kutularının üzerindeki uyarı etiketlerinde 'sakat doğumlara ve benzer üreme sistemi bozukluklarına neden olabileceği' açıkça belirtilmektedir. Gerek toplum sağlığı, gerekse de diş hekimleri açısından Amalgam diş dolgularının; Sağlık Bakanlığı tarafından kontrollü şekilde kullanımdan kaldırılması ve belirlenen gruplarda uluslararası protokollere uygun şekilde var olan amalgamların sökümlerinin yapılması elzemdir. Amalgam dolgu meselesi aslında toksikologların ve kimyacıların açıklama yapması gereken bir konudur."