Geçen gün AK Parti teşkilâtından biriyle beraberdim. Gezi olayları sırasında, Bağdat caddesinde eşinin başörtüsü dolayısıyla tacize uğradığını söyledi. Üzgündü. Ben, Erdoğan'ın kutuplaştırıcı politikası buna sebebiyet verdi dedim ama sonra bu sözlerimin gerçeği % 100 ifade etmediği kanaatine vardım. Düşündükçe, AK Parti camiasının Gezi rahatsızlığının mahiyetini daha iyi anladım.
Türkiye'de bir kısım aydın, Beyaz Türk, eğitimli insan, sanatçı, çağdaşlığı kendi hayat tarzlarıyla sınırlayarak, yıllarca dindarlara tepeden baktı. Onların görünür olmalarından rahatsızlık duydu. Türban, "siyasi simge" gibi mütalâa edildi; okulda, Meclis'te, devlet dairesinde arz-ı endam etmesi istenmedi.
Seçkinlerin yönlendirdiği ya da desteklediği Gezi olayları, AK Parti'yle elde edilen demokratik kazanımlara tehdit gibi değerlendirildiği için, muhafazakâr kitlenin tepkisi de çok sert oldu. Anlamak yerine, nefis müdafaasına geçtiler.
Aslında AK Parti iktidarıyla birlikte başörtüsü toleransı artmışken, Gezi'nin niçin birçok mekânda türban reaksiyonuna yol açtığını iyi düşünmeliyiz. Makara geri sarıverdi. Neden? Çünkü eski kodlama yerinde duruyordu. Erdoğan'ın Başbakanlığına, onun temsil ettiği kimlik sebebiyle tahammül edemeyen bir kitle, tekrar eskiye avdet etti. İktidar aleyhindeki protestolar yaygınlaşınca, "çekelim kuyruğundan düşsün" hayalini kuranlar da oldu. Sadece hükümetin icraatını beğenmedikleri için değil; tabii bunun da rolü var. Otoriterleşmenin, "Ben yaptım oldu" zihniyetinin, medyaya yönelik baskıların... Ama AK Parti kadrosunun "dindar ve başörtülü" olmasından kaynaklanan rahatsızlık da göz ardı edilmemeli. Bu hazımsızlık zaman zaman alaycı, bazen de öfkeli bir dille Gezi eylemlerinde dışa vurdu.
Dolayısıyla kutuplaşma, sadece Erdoğan'ın sert ve buyurgan üslûbundan değil, Türk toplumunda, cumhuriyetin kuruluşundan beri mevcut olan "ötekileştirici-aşağılayıcı" tavırdan da beslendi. AK Parti'yi bir "müdafaa hattı" oluşturmaya, işte bu zihniyet sevk etmiş olabilir.
Hâlâ korkuların dinmediğine şahit oluyoruz. Eylül sendromundan söz ediliyor. Eğer üniversitelerin açılmasıyla bir hareketlenme başlayacaksa, olumsuz gelişmeleri, sertleşerek, polisi kampusa sokarak değil, diyalog kurarak, gençleri kucaklayarak engelleyebiliriz. Milli Şef ve 28 Şubat travmalarından kurtulmanın zamanı geldi.