CHP ile AK Parti din ve vicdan hürriyeti maddesinde anlaştı. Daha önce, CHP, "Hiç kimse inancının gereğini yerine getirmekten men edilemez ve farklı muameleye tâbi tutulamaz" cümlelerine karşı çıkıyordu. İtirazını geri çekti.
Din ve vicdan hürriyeti deyince, sadece başörtülüler akla gelmemeli. CHP'nin komisyondaki temsilcisi Rıza Türmen, bu düzenlemenin başka maddelerde kabul edilen "eşitlik" ilkesinin bir sonucu olduğunu, hiç kimsenin din ve mezhep sebebiyle ayrımcılığa tâbi tutulamayacağı görüşünün CHP tarafından da benimsendiğini anlattı. Maalesef Türkiye'de, din özgürlüğü daha ziyade Sünni
Müslümanların inançlarını rahatça yaşaması şeklinde anlaşılıyor. Meselâ, Alevilerin cemevleri ibadethane sayılmıyor, Ortodoks vatandaşlarımızın yıllardır talep ettikleri Ruhban Okulu bir türlü açılmıyor. Şimdi bir de, "vatandaşların sağlığını koruma adına" içkiyi sınırlayıcı önlemler getiriliyor.
AK Parti ayrımcılığa karşı savaştı. Hatta 2008 yılında, anayasanın 2 maddesini değiştirince, hakkında kapatma davası bile açıldı. Anayasanın 10'uncu maddesine şu fıkra eklenmişti: "Devlet organları ve idare makamları, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetinden yararlanılmasında, kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır."
Anayasanın 42'nci maddesindeki düzenlemeyle, yukarıdaki hüküm pekiştirildi. "Kimse kanunda açıkça yazılı olmayan hiçbir sebeple, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" denildi.
Ve kıyamet koptu. Hürriyet "401 el kaosa kalktı" manşetini attı. AK Parti hakkında kapatma davası açıldı. O günlerden bugünlere geldik. AK Parti, % 50 oy oranına ulaştı. Dindar kesimi ilgilendiren bütün yasaklar bir bir kaldırıldı. Ama "Hep bana Rabbena" olmaz. Diğer dinlerden ya da farklı mezheplerden olanlara da saygı gösterilmeli; hiçbir inanca sahip bulunmayanların da hayat tarzlarına müdahale edilmemeli.