Poyrazköy davasıyla ilgili önce Ertuğrul Özkök yazdı, sonra da eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ aynı konuya temas etti. Mahkeme üyesi Mehmet Hamzaçebi'nin "Amirallere suikast diye bir dava yok" sözlerinden hareketle, hem Özkök, hem de Başbuğ, suçlanan subaylardan biri olan Ali Tatar'ın intiharını hatırlatıyor. Her ikisi de, "Madem böyle bir dava yoktu neden bu kişileri zan altında bırakarak Tatar'ın ölümüne yol açtınız?" diye soruyor. Oysa baştan itibaren, "Amirallere suikast" diye bir dava mevcut değil. Gerçi, bir ihbar üzerine yapılan ev baskınında, buzdolabının altında, siyah poşet içinde bir kâğıt ele geçirilmişti. Kâğıtta, "Albay Tayfun Duman'dan gelecek fizibiliteye göre, Uğur ve Metin Paşa'ya yapılacak operasyonun detay ve tarihlerini Levent Bektaş, Orhan Yücel albay üzerinden iletecek" yazıyordu. Buradan yola çıkarak, amirallere suikast planlandığı iddiaları medyada yer almıştı. Ama iddianamede, suikast için baştan itibaren ceza talep edilmedi. Sanıklara atılı başka suçlamalar vardı. Meselâ intihar eden yarbay Ali Tatar hakkında ihbar mektubundaki iddiada "Bu organizasyonun en büyük uyuşturucu ayağı olan Ülkü Öztürk, Tatar'ın bilgisi dahilinde Kocaeli'nde bulunan Samet Et adlı kasabın sahibi Levent Çakı'dan malzeme temin etmektedir" deniliyordu. Sanıklara atılı suçlar iddianamede şu şekilde yer almıştı: "Silâhlı terör örgütü üyesi olmak; örgütün amacı doğrultusunda patlayıcı madde bulundurmak; birçok kişiye ait özel bilgileri hukuka aykırı olarak kaydetmek; kişisel kullanımı haricinde uyuşturucu madde bulundurmak, ticaretini yapmak."
Görüldüğü gibi, amirallere suikast ilk günden itibaren iddianamede yok. Ama bakıyoruz, birdenbire Ali Tatar'ın intiharı üzerinden Poyrazköy davasını itibarsızlaştırmak gayretleri yoğunlaşıyor. Bu ne iş!