Nur topu gibi yeni bir tartışma konusu doğdu. DHKP-C ile irtibatlı olduğu iddia edilen Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi bazı avukatlar tutuklandı. Onları hep mağdur kesimlerin yanında gördük. Kâh Kürt siyasetçilerini, kâh hakkını alamayan işçiyi, kâh gecekondusu yıkılan yoksulu, çevrecileri, ya da töre kurbanı kadınları savunuyorlardı. Son olarak, rejim muhalifi askerlerin sınırdan Suriye'ye geçmesine imkân verdiği için, Suriye halkı adına Türkiye'ye dava açmaya hazırlanıyorlardı. (Acaba "Suriye casusu" lâfı buradan mı kaynaklandı?)
Avukatların yasal bir görüntü altında, örgüt faaliyeti yaptıkları söyleniyor. DHKP-C, Sabancı cinayetini işleyen örgüt. Sanıklardan Fehriye Erdal, yurtdışına kaçmıştı; orada yargılandı. Bir türlü Türkiye'ye iade edilmedi. Hollanda ve Belçika'da örgütün arşivi ele geçirildi. Tutuklanan bazı ÇHD üyelerinin o belgelerde isminin bulunduğu belirtiliyor ama bu iddialardan dolayı zaten insanlar yargılanmış ve bildiğim kadarıyla hüküm giymemişti. Ayrıca, ÇHD Başkanı Selçuk Kozağaçlı, DHKP-C lideri Dursun Karataş'ın da avukatıydı; bu sıfatıyla Karataş'ın cenazesine katılmıştı.
Soruşturma gizli fakat Emniyet, çeşitli iddiaları dile getiren bir açıklama yaptı. Keşke yapmasaydı; zira kıyamet bundan koptu. Tutuklananların DHKP-C'yle bağlantısını gösterecek somut deliller mevcut mu? Bu bilinmiyor. Daha önce yargılanıp beraat ettilerse, son gelişmeler için yeni kanıtlara mı ulaşıldı?
Diyorum ki, biraz sabredelim... İsnatları ve iddianameyi görelim. Fakat bekleyemiyoruz. Zira diğer davalardaki gibi, illâ basına yarım yamalak bilgiler sızıyor; bunlar üzerinden ahkâm kesiliyor. Herkes, şüpheliler "suçlu" ya da "suçsuz" diye pozisyon alıyor.