Son yasal düzenlemeleri takiben, her davada tahliye bekleniyor. Öncelikle tahliyenin beraat olmadığını bilmek gerekir. Belki o zaman bu konudaki tartışmalar daha doğru bir zeminde cereyan edecektir. Tutukluluk, Batı'nın da değerlendirmesine göre, istisnai bir durumdur, bir koruma tedbiridir. Sanık kaçmayacaksa, delil karartmayacaksa ya da yeniden bu eylemini tekrar etme ihtimali yoksa, genel ilke olarak tutuksuz yargılanır. Yalnız bazı hatırlatmalar yapmayı lüzumlu görüyorum.
1) Günümüzle kıyaslandığında, eskiden hâkimler çok daha kolay tutuklama kararı veriyordu. Ecevit hükümetinin işbaşında bulunduğu 2002'de, cezaevindekilerin % 41'i tutukluydu. Bu oran, % 49 ile zirve noktasına 2006'da ulaştı. Sonra tedricen düşmeye başladı. 2011'de, % 28'e indi. (21.12.2011 itibariyle ceza infaz kurumlarında bulunan "hükümlü" genelin % 57'si, "hükmen" tutuklu % 14'ü, alt mahkemelerde yargılanması süren tutuklu oranı ise % 28.4)
2) Türkiye'deki sorun, artık tutuklu oranından değil, yargılananların bilinen kişi olmasından kaynaklanıyor. İtalya, İsviçre, Lüksemburg, Kanada, İsrail, Belçika, Danimarka gibi ülkelerde tutukluluk oranları Türkiye'den yüksek. Kamuoyu, tutuklamada aşırıya kaçıldığını, KCK, Ergenekon, Balyoz gibi siyasi önem taşıyan darbe davalarıyla fark etti.
3) Kamuoyunun bir bölümü, tahliyelerle rahatlayacak. Rakamlar, tutukluluk oranlarını düşük gösterse dahi, gazetecilerin, bilim adamlarının, üniversite üyelerinin ya da askerlerin cezaevinde bulunması, ister istemez kamuoyunda bir birikim oluşturuyor. İnsanlar, tutukluluğa daha büyük bir hassasiyetle bakıyor. Tahliye, beraat olmadığına göre, pekâlâ, istisnalar dışında sanıklar tutuksuz yargılanabilir. Hüküm kesinleşince, herkesin cezasına razı olması kolaylaşacaktır.