Hükümetin söz verdiği üzere, Doğu ve Güneydoğu'daki yerleşim yerlerinin eski isimlerine kavuşmasını bekliyorduk. Bunun için İller İdaresi Yasası'nın değişmesinin yeterli olduğunu belirtiyorlar. Biz böyle bir beklenti içindeyken, Diyarbakır Sur Belediyesi'nden farklı bir haber geldi. Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş hakkında soruşturma açıldı. Çünkü, Belediye Meclisi kararıyla kent girişine, Türkçe, Kürtçe, Ermenice ve Süryanice "Kentimize hoş geldiniz" tabelası asılmıştı. Ayrıca, çok dilli tabela kullanan esnafa Belediye Meclisi ruhsat indirimi uygulamaya karar vermişti. Öte yandan, KCK davaları Kürtçe savunma yüzünden bir türlü ilerlemiyor. Sanıklar, Lozan Antlaşması'na dayanarak, Kürtçeyi kullanmak istediler. Mahkeme, Lozan'da bu hakların Müslüman olmayan azınlıklara verildiğini hatırlattı. Bu noktada takıldık kaldık.
Bir yandan Kürtçe seçmeli dil eğitimi tedrisata konuluyor, ama adı "Yerel Dil ve Lehçeler seçmeli dersi" oluyor. Zaten mahkemede de Kürtçe savunma yapmakta direnenler hakkında hâkim, "Türkçe dışında bir dil kullanıldı" ibaresini zabıtlara geçirdi.
Görüldüğü gibi, Türkiye hangi istikamete doğru yol alıyor pek belli değil. Bazı adımlar atılıyor; inkârcı zihniyet tamamen terk edildi. Bunlar çok önemli. Öte yandan, terör örgütünün faaliyetleri sürüyor; şehitler veriyoruz. Barışı getirmek için daha kapsamlı önlemler gerekiyor. Zana'dan sonra Öcalan'ın kardeşi de, barışçı bir dil kullandı. Tayyip Erdoğan'ın sorunu çözebileceğini söyledi. Böyle bir yaklaşımın, başbakanı daha fazla gayrete getirdiği anlaşılıyor. O zaman bu üslûp devam ettirilmeli. CHP'nin çözüme açık bir tavır içinde olması da, büyük şans. Fırsat kaybedilmemeli.