Türkiye'de toplam 126 bin hükümlü ve tutuklu var. Kemal Kılıçdaroğlu, 2002'de cezaevindeki insan sayısının 59 bin olduğunu hatırlatarak, bu artıştan da iktidarı sorumlu tuttu. Cezaevlerinde "siyasi faaliyet" diye nitelendirilebilecek suçlardan yatanların sayısında artış olsaydı, bunu iktidarın ceberutluğuna bağlayabilirdik. Ama gerçek böyle değil. Ceza İnfaz Kurumlarındaki 126 bin kişinin 113 bini adli suçlu. 9 bini terör suçlusu, 2 bin 300'ü örgüt suçlusu, 1500'ünün suç grubu belirtilmiyor. Bu rakamlar, Kılıçdaroğlu'nun mantık dokusundaki zaafı ortaya koymuyor mu? Kaldı ki, 2000 yılında 73 bin tutuklu ve hükümlü var. 22 Aralık'ta çıkan "Rahşan Affı"ndan sonra bu sayı 49 bine düşüyor. Hatta Anayasa Mahkemesi'nin "eşitlik" sebebiyle diğer hükümlüleri de Şartlı Salıverme ve Erteleme'den yararlandırması sebebiyle bu rakam daha da aşağılara iniyor ve sonra tekrar tedricen artmaya başlıyor. 2002'de, Kılıçdaroğlu'nun söylediği gibi 59 bin oluyor.
Şanlıurfa'da yaşananları doğru zeminde tartışmalıyız. "Mahkûm sayısı niçin arttı?" değil, "Neden iktidar bu yığılmayı önleyecek tedbirler almadı?" sorusunu sormalıyız.
AK Parti hükümeti çok olumsuz bir tablo devraldı. Hapishanelerde isyan ve firar girişimleri, haraç kesme, cezaevi içinde sorgulama ve cezalandırma, açlık grevine zorlama, pankart, afiş ve terör eğitimi gibi olaylar cereyan ediyordu. Bu fotoğraflar, eskiden yaşananlar hakkında fikir verebilir.